Mücadele edenlerin karşılaştığı umutsuzluk ve yorgunluk, bir çok insanı hayattan soğutup vazgeçirse de, hiç vazgeçmeyenler de var.
Barış için, adalet için, hakça paylaşım, demokrasi ve özgürlük için bu sıcakta yollara düşen gençlere dönüp bakmayan bir halk... Ve biz bu halk için yıllardır sömürü düzenine karşı mücadele ediyoruz. Bazen ölüyor, öldürülüyoruz. Yaralanıyoruz. Sakat kalıyoruz. Hapse giriyoruz. İşimizden oluyoruz.
Bu günlerde açıkça ifade etmek gerekirse kendime her gün soruyorum: Değer mi?
Gar katliamı yıl dönümü olmuş, 102 insan hayattan koparılmış. Ve bizim tek derdimiz bir futbolcunun yaptığı siyasi ya da kimilerine göre siyasi olmayan bir el işareti. Ankara tren garında ölen evladınız olsa, çok merak ediyorum; futbol umurunuzda olur muydu? Benim olmazdı. 54 yaşındayım ve orada hayatının baharında yok olup giden her can için yıllardır gözyaşı dökerim. Birey olabilmek belki de budur: Başkasının acısını yüreğinde hissetmiyorsan ne kadar insansın?
Çevreme baktığımda, umursamazlık ve kayıtsızlık görüyorum. Gelecek için umut taşıyan gençler bile artık yılgın ve bezgin. Uğruna savaştığımız insanların çoğu, bizi görmezden gelmekle kalmıyor, çoğu zaman düşmanca tavır sergiliyor. Sokaklarda yürüyenlerin yüzlerinde öfke ve umutsuzluk var. Adaletin terazisinin dengesini sağlamaya çalışırken, her adımda daha da batıyoruz.
Mücadelemizin her anı, bize yeni bir yara, yeni bir acı olarak geri dönüyor. Vazgeçmiyoruz, çünkü başka bir seçeneğimiz yok. Ama bu inat, gerçekten de bir yere varacak mı? Yoksa sadece rüzgara karşı yürüyen bir avuç insan olarak mı kalacağız?
Peki, tüm bunlar karşısında gerçekten de soruyorum: Değer mi? Cevap hayır gibi görünüyor. Büyük değişimler hayal ediyoruz, ama gerçekler acı ve katı. Tarih, küçük adımlarla başlayan büyük değişimlerle dolu olabilir, ama bizim adımlarımız ne kadar küçükse, karşılaştığımız engeller o kadar büyük.
Her gün, her an, inancımız biraz daha tükeniyor. Çünkü biz sadece bugünün değil, yarının da umutsuzluğunu taşıyoruz. Ve her geçen gün, yarının bugünden daha karanlık olacağını görüyoruz.
Öyleyse, tekrar soralım: Değer mi? ? Hayır, değmez. En büyük zaferler bile, en umutsuz anlarda doğmaz. Bizimkisi belki de bir yenilgi, baştan kaybedilmiş bir savaş.