Çukurova'nın havasından mı, suyundan mı bilmiyorum ama her çatının altında, en az bir şair ya da yazar yaşıyor. Hele bazı şairler yok mu... Bir oturuşta dört satır alt alta koy, "hasret", "gurbet", "turna kuşu", "kara gözlüm", "aşık oldum" de, oh mis, al sana şiir! Hatta kafiyeleri uydurabilirsen süper şairsin! Tebrikler. Hadi bir daha aynı kelimeleri çevir, al sana bir şiir daha. Bas gitsin! Ama nereye kadar?
Kimi annesini, kimi babasını, kimi ablasını yazıyor. Yaz, yaz... Bir şey dediğimiz yok ama kendine yaz. Bana ne senin annenden, babandan. Ne yapmışlar? Atomu mu parçalamışlar? Yoksa bazılarının babası gibi ekonomist mi olmuşlar! "Açlığa derman mı olmuşlar?" "Polatlı'dan jelibon rezervi mi bulmuşlar?" Yahu dünya için ne yapmışlar? "Ama çok iyi insanlardı." Cevap bu. Sana iyiler, bana mı? Bize bu zulüm niye?
Gerçekten de öyle bir devre geldik ki, kitap okuyandan çok kitap yazan var. Ben çok kitap okudum, o yüzden kitap da yazabilirim! Hepsi bu mu? Hayır efendim, o iş öyle olmuyor. Kitap yazmak, manevi tatminini eskisi gibi bulacağınız bir eylem olmaktan çıkalı çok oldu. Düşünün, yıllarca Türkiye'den ve dünyadan o kadar güzel kitaplar yazılmış, senin farkın ne? Okuyucuya ne farklı şey sundun? Ne fark yaratacaksın? Hadi canım oradan.
Görsellik çağındayız arkadaşlar. İnsanlar uzun yazılar yerine 30 saniyelik videolar izlemeyi tercih ediyor. Kitap okumaya değer verenlerin sayısı ise maalesef giderek azalıyor. Kitap kurtları bile e-kitap dileniyor. E, piyasaya yeni giren bir yazarı kim ne yapsın? Hem basılı kitabın piyasaya girişi, baskı maliyetleri, dağıtımı derken süreç öyle çetrefilli ki, içim daraldı vallahi yazarken. Basılı kitabınızı bedava dağıtsanız bile "Kim alacak ya?" diye düşünenler var.
Bir de o eski heyecan yok artık. Eskiden biri kitap yazsa, gözümüzde dağ kadar büyürdü. Saygı duyardık. Hatta imrenirdik. Şimdi bakıyorum, önüne gelen kitap çıkarıyor. Nicelik arttıkça nitelik de uçup gidiyor tabii. En basit imla hatalarıyla, yanlış bilgilerle dolu bir sürü "eser"... Yahu yazım kılavuzunu bile açmayan adam yazar olmuş. Evinde sözlükler serisi yok, seriden vazgeçtim, Türkçe sözlük bile yok. Şimdi biri kalkıp, "Ama özgürlük... Herkes yazabilir!" diyecek. E yazsınlar, demiyorum ki yazmasınlar. Ama kendine yazsın be kardeşim!
Yazma tutkusu olanlara önerim: Senaryo yazın. Vallahi en parası o işte. Kaleminiz kuvvetliyse kendinizi gösterirsiniz, yoksa zaten tırışkadan yazar olduğunuz ortaya çıkar. Sektörün iyi senaryolara ihtiyacı var. Hadi yazacaksanız işe yarar bir şey yazın. Oturun, bir senaryo yazın. Bu kadar kitap kalabalığı içinde kaybolmak yerine, sinema perdesinde ya da televizyon ekranında insanların gözlerine dokunun... Yerse buyurun. Gerçi oralarda artık senaryolar lağımına döndü. Sakar çalışan kız, zengin patron... Kapadokya'da Mardin esintileri, mafya saçmalıkları, tamam al sana senaryo.
Biraz da yayınevlerine değinmekte fayda var. "Ver parayı, basayım kitabı" mottosu. Instagram'a her baktığımda gördüğüm yayınevi ilanları; "En iyi biz basıyoruz" ya da "en ucuza biz basıyoruz" gibi. Gerçekten basıyorlar! Hem de her türlüsünden. Şiir, roman, öykü, kişisel gelişim... Ne varsa basıyorlar. Yeter ki parasını ver. Öyle bir hal aldı ki bu iş, artık yayınevleri nitelikten çok niceliğe önem veriyor. Sonuçta para basıyorlar. Ne de olsa okuyandan çok yazan var. Hele de benim gibi hevesli ama biraz da saflığı olan keriz grubu yazarlar varken yayınevlerinin keyfi yerinde. Para kazanmak için her yolu deniyorlar, biz de her defasında o tuzağa düşüyoruz.
Yazacak çok şey var ama yalvarırım yazmayın. Memleket yazar denizi oldu. Hele bazı meslek gruplarının emeklileri var ki; sanki bir kitap yazmazsa dövecekler. Yahu kurban olayım yazma. Yazık o kelimelere de; yan yana duruyorlar ama onlar da hallerinden memnun değiller. Kıymayın kelimelere efendiler.
Bu arada gerçekten emek veren, bu işi hakkıyla yapan yazar ve şairler zerre alınmasınlar. Sözüm onlara değil. Onlar gecesini gündüzüne katıp edebiyat dünyasına değer katan sanatçılar benim gözümde. Ama diğerleri, kelimelerin katilleri! Bak, bu da şiir gibi oldu...
Beyninizi kiraya vermediğiniz, algılarınızın açık olduğu, kandırılmadığınız günler dilerim. Ne kadar mümkünse...