Eskiden kadın erkek satış mağazalarının biri iş yaptığı zaman yanına hemen yenileri açılırdı. Tam bu duruma alıştık derken teknoloji hayatımıza girdi ve bir anda her yer video kaset kiralama dükkanları ile doldu taştı. Zaman geçtikçe bu durum yerini CD ve DVD satışına bıraktı. Neler yoktu ki film DVD leri, program DVDleri, erotik filmler, belgeseller vs. Tam bu duruma alışıp erotik ya da daha ötesi filmleri kimse görmesin diye gazete kağıdı ile kaplamaya alıştık derken bir de baktık İnternet kafe modası başlamış. Her yer internet kafe olmuş. Bir kişi açmaya görsün, yanı başında ne kadar boş dükkan var hoop internet kafeler zinciri. Sonra bunlarda yerini zamanla Playstation kafelere bırakıyor derken, cep telefonu dükkanları her yeri sardı. “Şahsuvaroğulları İletişim” “Cabbaroğulları İletişim” “Deresekili İletişim” gibi değişik isimlerde önce onlarca sonra onlarcadan da fazla cep telefonu dükkanları. İsimleri inanılmaz havalı olsa da! Çoğu, zamanla erimeye başladı, ayakta kalmaya çalışan bazıları ise “kartçılık” dediğimiz para olayına daldılar ki, başka çareleri de yoktu. Hayat zordu, ekonomi bozuktu (iyi olduğu dönemi hiç hatırlamam) ve evde çocuklar ekmek bekliyordu. Para kazanılmalıydı. Dijital tefecilikte olsa Cuma mesajları asla unutulmaz, tövbe neuzibillah domuz etine dokunulmazdı! (Neyse dağılmayalım)
Tam alışıyoruz derken, bu dönemde hızla geldi geldi geçti. Ardından gelen süreç kahve evleri oldu. Her köşe başına yine acayip isimlerde kahve evleri açıldı. Meğer milletimiz ne kadar da açmış bu kahve evlerine! Barista diye yeni meslek grupları aldı başını gitti. Üç kuruşluk kahve bir anda onlarca lira oluverdi. Bu rakam bazı yerlerde yüzlerce lirayı buldu. İçtiğin ne? Minnacık bir fincanda kahve. İşte “piyasa yapmak” dediğimiz olgudan mütevellit ve göstergebilimin temel unsurları ile müsemma yani basit dille hava atmanın değişik bir yolu oldu. “Olsun” dedik. Buna da alışırız. Lokmacı furyası uzun sürmedi. Rüzgar gibi geldi ve geçti.
Tam döngü tamamlandı diye düşünürken çiğ köfteciler adım başına açılmaya başladı. Aynı anda piyasayı başka furya sardı: Tavuk Döner. Eveeet. Son yılların en büyük icadı tavuk döner. Ülkenin dört bir yanında her yer dönerci ve çiğ köfteci oluverdi. Yerli ve milli olan bu yemekler orta direğe can simidi oluverdi. Onlarda bu günlerde yerinde durmuyor ha bire fiyatın üzerine yeni rakamları acımadan bindiriyorlar. Eee boşuna dememişler “kaptan rotayı nereye çevirir ise gemi oraya gider” kim demiş bilmem ama kocaman bir büyüğümüzün dediği gibi “hepimiz aynı gemideyiz” dolayısı ile tavuk döner ve çiğ köfte fiyatlarının bir anda uçmasına da “gık” deme hakkımız yok. Dersek ne olur? Silivri soğuktur. Marmara’da bir ilçemizdir!
Bütün bu yazdığımız meslek gruplarının hepsine tek tek selam olsun. İyi ki açtılar. Bazıları battılar, batmayanlar ise sandalda kulaç atıyorlar. Sandal küreği nerede mi? Yok. Bitti. Tükendi. Silivri soğuktu yaktık kürekleri. Kollarla devam. “Vira bismillah”
Şimdi hazır ol ey sevgili okur yüzyılın son furyası geldi çattı. “Beauty” Peki "Beauty" kelimesinin Türkçe'deki anlamı neymiş diye bakalım. Hoop "güzellik". Bu terim, genellikle bir şeyin veya bir kişinin görsel olarak hoş ve çekici olma niteliğini ifade eder. Diye de eklemişler. Ne güzel etmişler.
"Beauty" Shoes, "Beauty" Dress, "Beauty" Shop, "Beauty" Bag… Sanırsın Osmaniye değil Newyork beşinci cadde. Şehrimin her yanını yavaş yavaş sarmaya başlayan "Beauty" çılgınlığına da alışırız derken karşımıza yeni moda isim soy isim yazmalar başladı. Sanırsın dünyaca ünlü bir isim yazıyor adını soyadını al sana marka. Nesin kardeş sen, Kümbetli Hacı Hüsam.. İsim Ne Hüsam Kümbetoğulları. Ne iş yaparsın "Beauty"… Aha da yine "Beauty" Ah Dilan Polat başımıza ne işler açtın? Yahu kardeş ünlü bir şarkıcı mısın? Futbolcu musun? Sinema TV oyuncusu musun? Nesin canım kardeşim? Nedir bu Dilan Polat özentisi sevdanız. Nereye baksam bir isim zinciri “Zöhre Hacıyatmaz” sizce buraya gelecek kelime ne olmalı sevgili okur? Bildiniz "Beauty" Önümüz ardımız, sağımız ve kıymetli solumuz ad soyadlarla dolu güzellik merkezleri, kuaförler, berberler ile doldu taştı. Hepsinde de "Beauty” ihmal edilmedi. Eskiden Kadın Kuaförleri ve erkek berberleri vardı. “Gül Kadın Kuaförü” ya da “Osmaniye Erkek Berberi” (Sevgili berberim Halil Pişkin” ne olur üzerine alıp ta saçımı üç numara kesme.)
Neyse neticede her kadın ve erkek berberi ad ve soyadlarını sanki ulusal bir markaymış gibi kapılarına yazmak gibi bir yarışa girdiler. Bize düşen ise bütün bu olanı biteni izlemek. Bütün bunlar yoğun çiğ köfte ve tavuk döner merakımızdan gelse de, suçun birazı da Dilan Polat ve Engin Polat çiftinde! Adaletini sevdiğimin ülkesi. Hadi bu hafta da sizi yazısız bırakmadım bilin kıymetimi. Ha unutmadan Silivri, Marmara da bir ilçedir ve kışları oldukça soğuktur! Kalın sağlıcakla.
Not: Bu makalede geçen bütün isimler tamamen kurgudur ve hayal ürünüdür. Silivri diye de bir yer yoktur.