Ne kadar ilginçtir ki ülkemizde aile olmayanlara asla yer yoktur. Örneğin, bazıları bekara ev vermezler, bazıları yalnızları sevmezler. Bazıları en çok yalnızlığı sever ama aile değilsen, "sana yerimiz yoktur." Peki, aileden kasıt nedir? Yanında bulunan, yani bir erkek ve bir dişi; yani bir kadın ve bir erkek, yani çocuklar... “Aileye yerimiz vardır” başımızın temelidir. Aile olmazsa halimiz ne olur, Allah bilir. Ülkenin durumu ne olur? Vergi ödeyecek insanlar üremez, askere gidecek olanlar üremez, sisteme köle olacak olanlar üremez. Ama aileye yerimiz her zaman vardır.
Sakarya sokaklarında gezerken, bir lokantanın camına yapıştırılmış bu yazıyı okuduğumda durup düşündüm. Yanımdaki meslek büyüğüme dönerek: "Aileye yerimiz vardır," diyor, dedim. Az önce gazetecilerin toplantısından çıkmıştık ve gazetecilere konuşma yapan panelist "Biz bir aileyiz" demişti... O zaman dedim, "Eğer biz bir aile isek, buraya neden giremiyoruz?" Bismillah deyip içeri adım attık. Kapıdaki levhada “Aspava” yazıyordu. Aspava, çok duyduğum ama anlamını bilmediğim bir kelime. Ankara sokaklarında çok rastlardım. Askeri lisenin hafta içi bunalımını bazen “Aspava Lokantaları”nda atardım. O zaman Sezgin vardı yanımda. Doksan üçte Hakkâri’de şehit düştü. Daha yirmisinde bile değildi.
İçeri girdik, şansımızı deneyelim dedik. Muhtemelen mühendis adayı, kolunda “Mustafa Kemal Atatürk” dövmesi olan, sol kulağı küpeli genç garson, yöneldiğimiz aile bölümüne doğru ilerlerken “amca o bölüm aileye aittir," dedi. Hayatımda ilk kez birisi bana amca dediğinde 32 yaşındaydım “amca buyur otur” demişti. İstanbul Kavacık’tan Taksim’e otobüsle gitmeye çalışıyordum. Nasıl bir incinme yarattı bilmiyorum ama ilk aşk gibi, ilk amca diyen o genç delikanlıyı da hayat boyu unutmadım. Bu garson kardeşimiz de son amca diyen oldu. (Nicelerine) Bu defa incinmedim. İncinmek alışkanlık yaptığında, zamanla yerini keyife bırakıyor.
Biz de, "Aileyiz," dedik. Az önce federasyon genel başkanı bize, "Gazeteciler bir ailedir," demişti. Garson, "Abi öyle aile değil," dedi. "Nasıl aile olunuyor o zaman?" deyip devam ettim, "Aile olmak için illaki birinin biriyle sevişmesi mi gerekiyor?" "Hayır abi, yine yanlış anlamışsınızdır. Hani var ya eş, çocuk, anne, baba, kadın, erkek, dişi..." "Evet, biliyorum." "İşte öyle aile olmamız gerek abi."
Ben çocukken hiç aile olmadım. Babam da tek maaşlı öğretmen olduğundan öyle lokantalar falan olmazdı. Zaten Ceyhan’ın “Isırganlı” köyünde istesen de lokanta olmazdı. 60 metrekare bir okul lojmanında aile kavramını kısa bir süre tadıp, sonra demirle akraba oldum. Sağ bacağımdaki romatizma sızı da o demirden kalmadır sanırım.
Demir dediğim şey bir soy isim değil. Orta mektep lise falan hep demir ranza. Anam da demir ranza, babam da demir ranzalar oldu. O zaman da vardı Ceyhan’da “Aile Yerimiz Mevcuttur” levhaları. O zamanda bakardım camdan. Bu levhayı yazan kişi bu cümlenin kutsallığını bilse sanırım bırak o levhayı yazmayı, o kavramları ağzına bile almazdı.
“Alt katta herkesin oturduğu yere geçin, orada bekârlar için yer var," dedi. Yine şaşırmıştım. “İyi ama ben bekâr değilim, çocuklarım var, torunlarım var.” Diyecektim ki Muzaffer abinin gözlerine baktım. “Sus” der gibi baktı. Sustum. Ülkemizde susanları severler. Ya da ezerler. Hatta dizisi bile yapıldı ama çocukluğumu anımsattığındandır belki; izleyemedim “Suskunlar.”
Kapıya doğru geri yöneldik. Aile olmadığımızı anlamıştım. Hayatım boyunca bu kavram bana yapışmamıştı. (Babam sağolsun) Aspava’daki garson kardeşim ya da öğrenci ya da genç kardeşime (Nasıl sıfatlamak isterseniz) Tam kapı ağzında Muzaffer abi ilk kez sordu: “Aç mısın?” “Açım abi” dedim. Her şeye açtım. Çocukluğa, kavuşamadığım hayallerime, baba ve ana sevgisine, aileye açtım. Diyemedim. “Islama köfte yerim” diyebildim. Geriye bakmadan kapıdan koşar adım çıkıp “Hilal Köfte”de soluğu aldık.
Ha bu arada Aspava “Allah Sağlık, Para, Afiyet, Versin, Amin" kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmaymış. Ben de “Allah, Sabır Para, Aile, Versin amin “ diye düzelttim.
Ailelerinize iyi bakın… Hoş kalın…