Prof. Dr. Haydar Baş’ın tespitlerine aşina olanlar, Suriye’deki gelişmelerin sürpriz olmadığını ve önceden planlanmış bir zincirin parçaları olduğunu bilir.

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), 2003 yılında ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice tarafından açıklanmış ve bölgedeki 22 ülkenin sınırları ve yönetimlerinin değişmesi hedeflenmişti. Bu projeyle, Ortadoğu’da siyasi ve ekonomik egemenlik sağlama amacı güdülmüş, aradan geçen 21 yılın ardından süreç daha da derinleşmiş ve hedeflenen ülkelerdeki sınır değişimleri ve iç çatışmalar gözle görülür bir şekilde artmıştır.

Suriye, bu projenin en önemli hedeflerinden biriydi. 2011’de başlayan iç isyanlar, dış müdahalelerle birleşerek ülkeyi bir savaş alanına çevirdi ve kaos ortamı oluşturdu. Bugün Suriye’deki duruma baktığımızda, ülkedeki karışıklığın sadece bir sonuç değil, uzun süredir devam eden bir planın parçası olduğunu söylemek mümkündür.

Suriye’nin düşmesinin gecikmesinin sebebi, Prof. Dr. Haydar Baş’ın, mezhep çatışmalarını engellemek amacıyla yaptığı çalışmalarla, bu planın kısa vadede uygulanmasını engellemesiydi. Ancak zamanla bu strateji değişti ve mezhep çatışmalarının hedef alınamadığı Suriye’de, diğer unsurlar devreye girdi.

Büyük Ortadoğu Projesi’nin ardında yatan “insan hakları”, “kadın hakları” ve “demokrasi” gibi kavramların ise gerçekte bir maske olduğu, Irak’ta yaşananlar ve Suriye’deki güncel gelişmelerle daha net bir şekilde görülebilmektedir.

Bu kavramlar, bölgeyi istikrarsızlaştırmak ve egemenlik kurmak için kullanılan araçlara dönüşmüştür. Suriye’nin bugünkü durumuna baktığımızda, sadece ülkenin topraklarının değil, toplumunun da parçalanmış olduğunu görmekteyiz.

Türkiye, Suriye'deki bu gelişmelerden en çok etkilenen ülkeler arasında yer almaktadır. Prof. Dr. Haydar Baş’ın “Ankara’nın güvenliği Halep’ten başlar” sözleri, bu durumu anlamak için kritik bir ipucu sunmaktadır. Halep’in düşmesiyle birlikte Türkiye, bölgedeki gelişmelerin doğrudan hedefi haline gelmiş ve bu durum, bölgedeki güvenlik sorunlarının daha da derinleşmesine yol açmıştır.

Türk siyaseti, ister iktidar isterse muhalefet kanadında olsun, Suriye’deki bu kaos ortamının engellenmesine dair etkin bir strateji geliştirememiştir. Aksine, bölgedeki çıkarlar doğrultusunda kimi zaman dolaylı şekilde destek verilmiş ve Türkiye’nin güvenliği tehlikeye girmiştir.

Bugün, Suriye halkının ve bölgedeki diğer aktörlerin durumu “sanal bir bayram” gibi gösterilse de, bu huzurun kalıcı olması mümkün değildir. Tıpkı Irak’ta olduğu gibi, Esad’ın devrilmesinin ardından Suriye halkı, belki de daha karmaşık bir iç savaşla karşılaşacaktır. Prof. Dr. Haydar Baş’ın “Bir Esad gitti, yerine bin Esad geldi” tespiti, bu tür gelişmelerin uzun vadede ne gibi trajedilere yol açacağını gözler önüne seriyor.

Sonuç olarak, Suriye’deki kaos ve Türkiye’nin içindeki güvenlik tehditleri, bir “Pandora’nın Kutusu” gibi açılmış ve bunun ardında ne gibi sonuçların doğacağı şimdiden belirsizleşmiştir. Bu belirsizliğin Türkiye için yarattığı riskler her geçen gün artmaktadır. Türkiye’nin, bu karmaşık süreçte hem iç hem de dış politika açısından daha dikkatli ve stratejik adımlar atması, bu krizden olabildiğince az zararla çıkabilmesi için büyük önem taşımaktadır.