Geçmişten günümüze, Orta Doğu’da yaşanan istikrarsızlık ve bölgesel parçalanmalar, büyük güçlerin müdahaleleriyle şekillenmiş ve bu müdahaleler, sadece coğrafyanın değil, halkların da kaderini etkilemiştir.
Bir yüzyıl önce, İngilizler tarafından kışkırtılan Arap isyanı ve Şerif Hüseyin’in ihanetinin ardından, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü hızlanmış, bölge ülkeleri arasındaki sınırlar yeniden çizilmişti. Bugün ise benzer bir senaryo, Suriye ve Irak’ta tekrar sahneleniyor. Peki, bu gelişmelerin Türkiye için anlamı nedir?
SYKES-PİCOT ANLAŞMASI VE BUGÜN
1916’da imzalanan Sykes-Picot Anlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasını öngören gizli bir anlaşma olarak, bölgedeki etki alanlarını İngiltere ve Fransa arasında paylaştırmıştı. Bugün, bu tarihi anlaşmanın izleri, özellikle Suriye’de yeniden canlanıyor. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar’ın açıklamaları, bu anlayışın hâlâ geçerli olduğunu gösteriyor. "Suriye’de tek bir egemen devlet düşüncesi gerçekçi değil, bölgedeki azınlıklar için özerklik ve federal yönetim daha mantıklı bir seçenek" diyen Saar, Sykes-Picot’un yeniden gündeme gelmesinin sinyallerini veriyor.
Bölgedeki güç mücadelesi, sadece askeri değil, aynı zamanda dini ve mezhebi temele dayalı bir ayrımcılığı da beraberinde getiriyor. Şerif Hüseyin’in başını çektiği Arap isyanı, Osmanlı’ya karşı bir hareketken, bugün benzer bir bölünme, Şii ve Sünni kesimleri arasında derin çatlaklar yaratıyor. İran’ın bölgede güç kazanması, hem Sünni ülkeleri hem de Batı’yı endişelendirirken, Suudi Arabistan başta olmak üzere Vahhabi etkisi altındaki ülkeler, İran’ı "büyük Şii tehlikesi" olarak göstermeye devam ediyor.
SURİYE PARÇALANMA VE YENİ TEHDİTLER
Suriye’nin bugünkü durumu, Sykes-Picot’un ardından ortaya çıkan yapının nasıl çözüldüğünün ve yeni bir dünya düzeninin nasıl şekillendiğinin canlı bir örneği. 2011’de başlayan iç savaş, aslında bölgenin parçalanma sürecinin tetikleyicisi oldu. Esad rejimi, özellikle de Sünni çoğunluğa yönelik baskıları ve halk ayaklanmalarını sert bir şekilde bastırmasıyla, yalnızca iç savaşla değil, aynı zamanda dış müdahalelerle de karşı karşıya kaldı.
Bugün, Suriye’nin parçalanmış yapısı, Türkiye için kritik bir tehdit oluşturuyor. İsrail’in Golan Tepeleri’ni ilhak etmesi ve “bölgedeki egemenlik” iddialarını güçlendirmesi, Türkiye’nin güney sınırında yeni bir risk unsuru yaratıyor. PKK/PYD/YPG gibi terör örgütlerinin kontrol ettiği bölgeler, Suriye’deki parçalanmanın en somut göstergeleri. Türkiye’nin, Suriye ile sınırlarında PKK destekli bir terör devleti kurulmasına göz yumması, bölgedeki mevcut düzenin Türkiye açısından ne denli tehlikeli olduğunu ortaya koyuyor.
TÜRKİYE'NİN GÜNEY SINIRINDAKİ YENİ KOMŞULAR
Bir zamanlar Irak ve Suriye’nin Türkiye’nin güney sınırlarında yer aldığı düşünüldüğünde, bugünkü durum oldukça farklı. Irak Kürdistanı, Türkiye’nin güney sınırında bir "bağımsızlık" mücadelesi veriyor. Aynı şekilde, Suriye’de PKK/PYD’nin, Türkiye’nin güney sınırına dayanan terör devleti kurma çabaları devam ediyor. Türkiye’nin bu noktada kimlerle komşu olduğunun sorulması gerekiyor: PKK/PYD, HTŞ, ÖSO, ya da bu terör yapılanmalarına destek veren ABD ve İsrail mi?
TÜRKİYE'NİN ÇIKARLARI SURİYE’NİN PARÇALANMASI MI, BİRLEŞİK DEVLET Mİ?
Türkiye, Suriye’nin bir bütün olarak kalmasını savunurken, diğer yandan bölgedeki terör yapılanmalarına karşı net bir tavır sergileyememektedir. Bugün gelinen noktada, paramparça olmuş bir Suriye, Türkiye’nin çıkarına mı? Yoksa tek parça bir Suriye’nin, Türkiye ile daha güçlü ilişkiler kurması mı Türkiye’nin çıkarına? Bu sorular, sadece hükümetin değil, Türk halkının da kafasında ciddi bir yer tutmaktadır.
YENİ BİR ORTADOĞU VE TÜRKİYE'NİN ROLÜ
İçinde bulunduğumuz bu karmaşık süreç, yalnızca Suriye, Irak ve Türkiye’yi değil, tüm Orta Doğu’yu etkileyen bir güç mücadelesine dönüşmüş durumda. Türkiye, bölgesel gücünü artırmaya çalışırken, aynı zamanda küresel güçlerle olan ilişkilerinde denge kurmaya çalışıyor. Ancak, Esad’ın düşmesi ve Suriye’nin parçalanması, İsrail’in lehine mi olacak? Yoksa Suriye’nin yeniden birleşmesi, Türkiye’nin bölgedeki etkisini artırmak için fırsat mı yaratacak?
EMPERYALİZMİN BÜYÜYEN ETKİSİ VE TÜRKİYE’NİN KARŞILAŞTIĞI ZORLUKLAR
Sonuç olarak, Orta Doğu’daki son yüzyıllık planlar ve müdahaleler, Türkiye için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. İngilizlerin ve diğer büyük güçlerin bölgeyi şekillendirmeye yönelik müdahaleleri, bugün de farklı biçimlerde devam etmektedir. Türkiye, bu stratejik hamleleri doğru analiz etmeli ve bölgedeki geleceği için güçlü bir dış politika stratejisi geliştirmelidir. Bölgedeki çatışmaların derinleşmesi, Türkiye’nin iç güvenliğini ve bölgesel etkisini doğrudan etkilemektedir.
Son olarak, Suriye’nin geleceği, sadece Türk dış politikasını değil, tüm Orta Doğu’nun kaderini belirleyecek önemli bir dönüm noktasıdır. Türkiye’nin bu süreçte, hem bölgesel istikrarı sağlamak hem de küresel güçlerle ilişkilerini güçlendirmek için stratejik hamleler yapması gerekmektedir. Aksi takdirde, tarihsel süreçteki benzer hatalar, Türkiye’yi daha büyük bir belirsizliğe sürükleyebilir.