Elbette bu bir masal “Geçek hayatta var olan kişi ve kurumlarla bir ilgisi yoktur. varsa da benim haberim yok!

Size bugün bir Çeto masalı anlatayım.

Masalımız Dünya’nın herhangi bir şehrinde geçiyor. Masalda yer alan kişiler tamamen kurgu. Ne de olsa ülke olarak masal dinlemeye yatkın bir yapımız var. En iyi masalı anlatanları her daim baş tacı etmek gibi iflah olmaz bir huyumuz da mevcut. Hadi başlayalım.

Bunda uzuuun yıllar önce bir kişi yaşarmış. Hırslı, azimli, tuttuğunu koparan bu kişi okumuş, didinmiş çabalamış ve bir yerlere gelmiş. Güzel paralar kazanıyor, güzel kıyafetler giyiyor ve hem siyasi hem de iş hayatında basamakları hızlı hızlı tırmanıyormuş. Yarın olmayacak gibi yaşıyor, parasına para katıyormuş. Paranın bozduğu adamlar statüsüne gelen bu kardeş zamanla evlenmiş, çora çocuğa karışmış.

E bunun neresi Çeto hikayesi? Biraz sabır. Sonu heyecanlı. Dedim ya size bir Çeto masalı anlatıyorum. Bu yazıda geçen kişi ve kurumların gerçekle bir alakası yok. Masal bu ya, bu arkadaş avukat olmuş. Çevresinde tanınmaya başlaması gerektiği için bir yerlere üye olup yaranması gerek? Ne yapsın garip? gidip Çeto cemaatine üye olmuş. Çeto deyip geçmeyin neredeyse bütün ülkeyi onlar yönetiyormuş. Bir yandan müvekkiller artmış, aynı oranda para, nam, ün, şan şöhret. Elbette aynı kafada arkadaşları da olmuş. Onlarda pastadan payını almak için bin bir emekle sallamışlar etli pirinç pilavına kaşığı.

Ardından gelen bir talimatla bir ofis kiralayıp, kurmuşlar bir adalet evi. Demişler “bizden olanı bilelim, uzayan kolumuz, bizim kolumuz olsun” Olan bitene de o uzaklardaki şehirde herkes  şahit olmuş. Hem de herkes; ağalar, beyler, marabalar, mebuslar…

Gel zaman git zaman bu arkadaşı para pul, şan, şöhret kesmemiş, demiş “bana biraz da kadın lazım.”  Başlamış komşu kümesleri didiklemeye. Ünü artmış, parası artmış etrafındaki kadınlar artmış. Arabasının, evinin çapı artmış. Yöntemi belliymiş “önce tutuklat, sonra serbest bırak: kahraman ol” akşam mesai bitene kadar o ülkenin reisi cumhurunu övmüş, gece rakının gözüne vurdukça sövmüşte sövmüş. Ama ilkelerinden de taviz vermemiş. Örneğin perşembe geceleri pilava kaşık sallamak.!

Gel zaman git zaman adalet evi büyümüş, kahramanımız mobilyalarını almış. Hem de en iyisinde. Dayamış döşemiş. Herkes gelip gider olmuş. Perşembeler iple çekilir hale gelmiş. Gücü zirveye çıkıyor, yanında. Sağında, solunda kim varsa üyesi olduğu partiye davet ediyor, partiye davet ettikleri ile de geceleri kadeh tokuşturup burada yazmakta zorlandığım alemlere ekip olarak dalmaya devam ediyormuş. Karısı ise olanı biteni biliyor, “Kocam da kocam” demeye devam ediyormuş.

Bir gün, bir yaz akşamı bütün ülke televizyonlarda yayınlanan bir bildiri ile irkilmiş. “Neler oluyor” demeden bir de bakmışlar ülkede darbe girişimi olmaya başlamış. Kahramanımız durum değerlendirmesinin ardından gece 00.00 a kadar tutacağı safın hesabını yaptıktan sonra, güç dengesinin Çeto değilde üyesi olduğu partide oldyuğunu görünce, gece 01.00 gibi elinde bayrakla düşmüş yollara. Daha üç gn evvel üyesi olduğu dini Çeto cemaatine başlamış veryansın etmeye. Hemen sonrasında adalet evi dakikalar içinde sırra kadem basmış. Kimse o kadar malzemenin nereye gittiğini bilememiş. Ekibin üyeleri sosyal medya hesaplarında Çeto’ya dayamışlar, döşemişler. Konu komşu akıl sır erdirememiş; “Daha düne kadar üyesi olup yere göğe sığdıramadığı Çeto’ya bu adamlar ne diye saydırıp duruyorlar?” 
 

Zaman geçtikçe Çeto üyeleri bir bir tutuklanmaya, bazıları da yurt dışına kaçmaya başlamış. Ülkede neler olup bittiğini kimse anlamıyor sadece ünlü bir gazeteci ısrarla “Çeto Borsası” söyleminde bulunuyormuş. Geçen günlerin ardından bu arkadaşımızın tutuklanması beklenirken bir bakmışlar öğretmen olan kız kardeşi gözaltına alınmış ve mesleğinden atılmış. Bu kahramanımız avukat olmasına rağmen kız kardeşini bile savunmamış. Her gün heyecanla beklerken bir bakmış olan biten bir şey yok. Gelen yok giden yok, artık pilav da yok….

Başlamış planı uygulamaya: gece gündüz, daha dün beraber pilava kaşık salladığı arkadaşlarının ardından sövüp saymaya. Ama çaktırmadan da haber salıyormuş “Şu kadar para verirseniz sizi içerden çıkarırım” kimse bir şey anlamıyormuş “arkadaşları içerde bu adam niye alınmıyor?” Bırakın içeri alınmayı, davalara vekalet alıp Çeto Borsası’nı yaşadığı şehirde güçlendirip duruyormuş.

Üyesi olduğu parti içinden çatlak sesler çıksa da bu kahramanımız bir yolunu  bulup olan bitenden sıyrılmayı başarmış. Bu sürede ne mi olmuş? Üyesi olduğu partinin iktidarında, hizmetlisinden, güvenlik görevlisine, aşçısından, öğrencisine, öğretmeninden hademesine, hakiminden, savcısına, polisinden, askerine ya hapse girmiş ya mesleğinden atılmış, ya da ölmüş. Bu kahramanımız olanı biteni izlemeye devam ederken hayatına yeni hatunlar almayı da ihmal etmemiş. Kız kardeşinin meslekten atılmasına üzüldüğü için kendi parti liderine ana avrat sövmeyi de alışkanlık haline getirmiş.

Sonra ne mi olmuş? İktidarda olan partisinin il yönetimi Çeto örgütü ile olan mücadelesinden kaynaklı bu arkadaşı parti il yönetimine almış. Hatta en üst seviyeye taşımış. Bugün bu arkadaş yaşadığı ülkenin o şehrinde bayağı bir adam sıfatı ile yaşamaya devam ediyor, bir yandan da kısa bir süre önce küfürler savurduğu liderine biat cümlelerini aksatmadan belirtiyormuş. Karısı mı? Yo o hala “Kocam da kocam” derdinde.

Masalımız bu kadar. Elbette bu bir masal “Geçek hayatta var olan kişi ve kurumlarla bir ilgisi yok” masal da burada bitmiş.

Umarım bu “uykudan önce” masalını beğenirsiniz. Çünkü uyku önemli.