Bir yıl sonra, depremin verdiği yaralar hâlâ kanıyor, ve bu kanama, sadece yaraları değil, toplumun vicdanını da sızlatıyor. Siyasilerin şovları...

Bir yıl geçti, depremin yaraları hâlâ kanıyor. Ama bu kanama, sadece toprakta değil, umutlarda, hayallerde. Bir yıl, yeterli zaman mıydı acıları dindirmek için? Evet, ama eğer bir sihirbazsak. Hayır, eğer gerçeklerle yüzleşmek gerekiyorsa. Depremzedelerin çoğu, hâlâ bir çadırın yada konteynerin  soğuk yalnızlığında, kaybettikleri evlerinin hayalini kuruyor. Ve biz? Biz, siyasilerin mezarlık ziyaretlerindeki gözyaşlarına, kamera önlerindeki boş vaatlerine tanık oluyoruz. Bir yıl boyunca, umut dağıtan siyasilere doyduk. Ama umut, soğuk bir kış gecesinde ısıtmıyor, aç karnı doyurmuyor.

Siyasiler, şovlarını mezar taşları üzerinde sergiliyor; sanki bu taşlar, gelecek seçimler için sağlam bir zemin sağlıyormuş gibi. Depremzedelerin acıları, siyasi kariyerler için bir basamak, daha fazla oy için bir araç haline geldi. Ve bu oyuncular, sahneden indiklerinde, gerçeğin ta kendisi olan depremzedeler yalnız kalıyor.

Toplumun tepkisi ise, kırık bir plak gibi tekrar eden bir öfke ve çaresizlik döngüsünde. Sosyal medyada yükselen sesler, bürokrasinin kalın duvarlarında yankılanıp kayboluyor. Ulusal Medya, bu trajediyi bir günün konusu yapacak kadar ilgileniyor belki, ama ertesi gün yeni bir skandal, yeni bir manşet peşinde koşuyor. Depremzedelerin gerçek hikayeleri, gündemin hızına yetişemiyor, toplumun dikkat süresi dışında kalıyor.

Yeniden inşa süreci, bürokrasinin labirentlerinde kaybolmuş bir hazine avına dönüştü. Yardım sözleri, kağıt üzerinde kalan vaatler, inşaatların yavaş ilerleyişi... Her biri, umudu biraz daha törpülüyor. Yardım bekleyenler, bürokratik işlemlerin ardı arkası kesilmeyen kuyruğunda, yalnız ve çaresiz.

Sonuç mu? Bir yıl sonra, depremin verdiği yaralar hâlâ kanıyor, ve bu kanama, sadece yaraları değil, toplumun vicdanını da sızlatıyor. Siyasilerin şovları, yandaş medyanın ikiyüzlülüğü, bürokrasinin ağırlığı altında, depremzedelerin çektiği acılar, yalnızca istatistiklerde bir sayı, haber bültenlerinde bir madde olarak kalıyor.

Ancak unutmayalım; değişim, ancak toplumsal bir hareketle, ortak bir iradeyle mümkün. Bu trajedi, sadece depremzedelerin değil, hepimizin sorunu. Ve yarın, ancak bugünden daha fazla mücadele edersek, daha fazla sesimizi yükseltirsek daha iyi olabilir. Yoksa umutlar, siyasilerin vaatleri gibi, sadece geçici bir rahatlama sağlar, kalıcı bir çözüm getirmez.

Depremzedeler için adalet, sadece gerçek eylemlerle sağlanabilir. Ve bu eylemler, şimdi, hepimizden cesur adımlar atmamızı gerektiriyor.