Herkesin bildiği bir gerçek var: Taciz, tecavüz ve istismar olayları artıyor, ancak ceza alanlar azalıyor. Geçtiğimiz günlerde sokak ortasında bir genç kıza yapılan saldırı hepimizin yüreğini dağladı. Saldırganlar serbest bırakıldı, ardından kamuoyu tepkisiyle tekrar gözaltına alınıp tutuklandılar. Peki, bu kadar kolay mı? Adalet halkın baskısına mı ihtiyaç duyuyor?


Suç örgütü lideri olarak tanınan Sedat Peker, uzun süren sessizliğini bozarak sert bir mesajla yeniden gündeme geldi. Tacizciler ve tecavüzcüler hakkında oldukça net bir söylemi var: "Tacizci, tecavüzcü köpeklere uygulanması gereken tek tarife Reis Sedat Peker adaletidir!" diyor. Peker'e göre, adalet sokakta sağlanmalı, suçluya gereken ceza bizzat verilmelidir.
Bu sözler bir gerçeği gözler önüne seriyor. Adalet sistemine olan güven azaldıkça, insanlar kendi çözümlerini arıyor. Ancak, cinayete azmettiren ve işleyen kişilerin bile denetimli serbestlik etiketiyle sokaklara salındığını gördüğümüzde, adaletin yerini bulmadığını anlamak zor değil. Bu durumu görüp de “vay halimize” dememek elde değil. Cinayet işleyenlerin bile serbest kaldığı bir sistemde, adaletin varlığını nasıl savunabiliriz?


Hukuk sistemimizin baştan aşağı değişmesi gerektiği apaçık ortada. Bu ülkede Anayasa değişikliğinden daha elzem olan bir şey varsa o da Türk Ceza Kanunu'nun değişmesidir. Cezalar yeterince caydırıcı değil ve suçu işleyen kişilerin toplumda tekrar yer bulması kolaylaşıyor. Öyle ki, denetimli serbestlikle bırakılan bu suçlular tekrar aramızda dolaşıyor. Hukuk sistemi böylesine zayıf kaldıkça, adaletin sağlanamayacağı açık.


Bence, Türkiye’de adaletin yeniden inşası için en önemli adımlardan biri jüri sistemini uygulamaya koymak olacaktır. Bir suçun cezasını sadece hâkimlerin değil, halktan insanların da belirleyebilmesi, adalete olan güveni artırabilir. Suçluların gerçekten yargılanıp yargılanmadığını hissetmek, toplumun vicdanını rahatlatacaktır. Mevcut sistemde sadece birkaç kişi adaletin kararını verirken, jüri sistemiyle bu kararlar daha geniş bir perspektiften ele alınacaktır.


Hukuk sisteminin hızlanması, güçlü ve adil kararlar alabilmesi için radikal değişikliklere ihtiyaç var. İnsanlar, suçluların hak ettiği cezayı aldığını hissetmedikçe adalet sistemi hiçbir zaman güven kazanamayacak. Ve işte o zaman, her bireyin kendi adaletini sağlamaya kalkıştığı bir toplum ortaya çıkacak. Bu, kontrol edilemez bir kaosa dönüşebilir. Adaletin bireylerin eline bırakılmaması gerektiğini savunurken, hukuk sisteminin güçlendirilmesi gerektiğini de unutmamalıyız.


Yapılması gereken bellidir: Türk Ceza Kanunu değiştirilmelidir. Cezalar daha caydırıcı hale getirilmeli, yargı süreçleri hızlandırılmalı ve toplumu rahatsız eden denetimli serbestlik uygulamaları gözden geçirilmelidir. Jüri sistemi gibi yenilikler ile halkın da adaletin bir parçası olmasını sağlamak, topluma olan güveni artıracaktır.


Adalet herkesin elinde olmamalı. Suçluların cezası, bireylerin inisiyatifine bırakılmamalı. Ancak hukuk sistemi bu kadar zayıf kalmaya devam ederse, insanlar kendi adaletlerini aramaya başlayacak. Ve işte o zaman hepimizin kaybedeceği bir savaş başlayacak.


Adaletin yeniden tanımlanmasına, sistemin baştan aşağı değişmesine ve herkesin adaleti hissettiği bir düzenin kurulmasına ihtiyacımız var. Adalet yerini bulmadıkça, toplumun huzur bulması mümkün değil.