Halkın milletvekili beklentisi: Teşkilatla uyumlu, lokantada yemek ısmarlayan, eş-dost kayıran, selfie çekilen tam bir süper kahraman!
Sokaktan geçen ilk insanı durdurun ve “Nerelisin?” sorusunun ardından -ki "Nerelisin, neresinden?" soruları bizim milli sorularımızdır- “Sence bu şehrin milletvekili nasıl olmalıdır?” deyin. “Kararsız” diye bir şey uydurmuşlar, ben onlara kararsız demiyorum, “düşünce yoksunu” diyorum. O kararsızlar hariç diğerlerinin çoğunluğunun (ki bu çoğunluk en az yüzde doksan) şu şekilde cevaplar vereceklerdir:
- Dürüst olmalı. Halkına yalan söylememeli.
- Adil olmalı. Eşitlik temel ilkesi olmalı.
- Memleket sevdalısı olmalı.
- Mecliste sadece kol kaldırıp indiren bir vekil olmamalı.
- Bakanlarla arası iyi olmalı.
- Memleketine yatırım sağlamak için yırtınmalı.
- Eğitimli, bilgili, kültürlü, “helal süt emmiş” biri olmalı.
- Vizyonu ve misyonu olmalı.
- Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilmeli.
- Akraba, eş, dost kayırmacılığı yapmamalı.
Bu şekilde uzayıp giden, ütopik dünyamızın ürünü cümleler sıralanır gider. Öyle ya, sosyal medyaya baktığımızda herkes dürüst, herkes acı çekmiş, herkes vatan sevdalısı ve herkes memleketi yönetecek isimler konusunda “en iyi bilen”.
Şimdiye kadar yazdıklarımın kocaman bir yalan olduğunu söyleyebilirim. Çünkü yukarıda yazdıklarımın hiçbirini, hiçbirimiz istemiyoruz. Hadi biraz gerçekçi olalım (şimdi bana kızma zamanı değil). Argo tabirle birbirimizi yemeyelim. Aslında gerçekten istediğimiz vekil özelliklerinin hiçbiri bunlar değil. Şimdi doğru tanımla nasıl vekil istediğimizi itiraf etme zamanı:
- Teşkilatı ve il başkanı ile iyi geçinmeli.
- Teşkilattan gelen her talebi, emir telakki edip yerine getirmeli.
- Akraba, hemşeri, eş, dost hepsini kayırmalı.
- Ankara’da işimiz olduğunda muhteşem meclis lokantasında yemek yedirmeli.
- Bol bol bizimle fotoğraf çektirmeli ki biz millete hava atalım.
- Küçük ölçekli memur ve işçinin il içi tayinlerini yapabilmeli.
- Belediyede işimiz olduğunda çözebilmeli.
- Köy ya da mahalle gezilerinde bizi gördüğünde emmi, hala, dayı vs. demeli.
- Bizim kız ya da oğlanı KPSS ardından mülakatta koruyup kollamalı.
- Yine bizim kız ya da oğlanı kendi partisinden uygun belediyeye yerleştirebilmeli.
- İl ya da ilçede bir memurla başımız derde girerse onu sürdürecek gücü olmalı.
- İhale ya da doğrudan teminlerde ufakta olsa il müdürüne ricacı olmalı.
- İl valisi ya da ilçe kaymakamına kök söktürmeli.
- Olmayacak işleri bile “olur” deyip bizi rahatlatmalı.
On dört madde yazdım ama 114 daha yazabilecek tecrübeye sahip olduğumdan kimsenin şüphesi olmasın. Açıkçası biz acayip düzgün, uçan kaçan falan bir vekil ihtiyacımız yok. Toplumsal taleplerimiz şehir için olsa da bireysel olarak tam da şeyimize göre, neydi o kelime, hah, benliğimize göre bir vekil arıyoruz. Buluyor muyuz? Bazen evet. Bazen hayır.
Milletvekili adı üstünde milletin vekili. Millet ne ise vekili de o. Ötesine bakmak yanlış olur. Upuzun sosyolojik ya da politik terimleri, cümlelere çevirip başınızı ağrıtmak niyetinde değilim. O zaman bunları niye yazdım?
Zamanında bir vekil vardı. Bir gün yanına gitmek kısmet oldu. Meclis lokantamızda yedik içtik. Boy boy fotoğraf çektirdik. Hepimiz sırıtıyorduk. Öyle ya mecliste yemek yedik yahu daha ne olsun. Sonra talebimizi ilettik. “Olmaz” dedi. “Aha” dedim. O an TBMM lokantasında yediğimiz orta pişmiş kuzu pirzolanın sanki “meee” sesini duyar gibi oldum. “Niye olmaz? Oy verdik sana.” Sonra kısaca izah etti. “Bana şehirle ilgili projelerle gelin kardeşim. Bireysel taleplerinizi kusura bakmayın yapamam. Memur, kamu işçisi tayini diğer insanlara haksızlık olur. Bunu yapmayı benden beklemeyin.” Daha birçok cümlenin ardından düştük yollara, vardık memlekete. Hiç bir fotoğrafını da paylaşmadık. Kızmıştık. Yol boyu saydırdık. “Keşke yemeğin parasını da biz vereydik” dedik. Vekilde ne vizyon, ne misyon bıraktık. Oysa ona o kadar oy toplamıştık. “Vayyyy” dedik “şeyi kalkmış, havaya girmiş”.
İlk işimiz il başkanına gidip durumu şikâyet etmek oldu. Ardından meclis üyeleri, ilçe başkanı derken, düğün dernek, cenaze başladık vekile saydırmaya. Oysa vekil “hak” demişti, “adalet” demişti, “eşitlik” demişti. E hani biz böyle vekil seviyorduk. Ne diyor vekil “bana projelerle gelin. Memleket faydasına istihdam ya da şehir rahatlığı sağlayacak dosyalarla karşıma çıkın. Önünüze düşer gerekeni yaparım. Ama bu atama talebiniz adalet kavramıma uymuyor.” Bak... bak... bak...
Bütün bunları bunun için yazdım. Elbette bunu ben yaşamadım. İroni yaptım. Belki de yapmadım. Her neyse; Biz bize uygun vekil aramıyoruz. Biz “haneye uygun” vekil arıyoruz ama bunu da itiraf etmekten korkuyoruz. Sonra da çıkıp orada burada atıp tutuyoruz. Atıyoruz da, tutan oluyor mu, o da meçhul.
Bir dörtlükle bitirelim yazımızı:
“Teşkilatla uyumlu, emir dinleyen,
Akraba, dost kayıran, iş bitiren.
Mecliste yemek yediren, fotoğraf çektiren,
Milletvekili dediğin böyle olmalı:
Bizim haneyi her daim mest eden.”
Dediğim gibi; Milletvekili adı üstünde milletin vekili. Millet ne ise vekili de o.
Kızmaca küsmece yok
Kalın sağlıcakla...