1991 ve 2024'e, nüfuz ticareti girişimlerine karşı çıkan devlet adamları ve her devrin adamı bazı Zübükler

Eski siyasetçilerin tuhaf huylarından biri de "kart hamili yakınımdır" hamlesidir. Ağzı laf yapan kim varsa bir siyasetçiye sırtını dayar ve onunla birlikte paralel bir yaşam sürmeye başlardı. Diyoruz ama halen de devam ediyor. Aslına bakarsanız her ikisi de birbirinden beslenir: ama ceplerinden kuruş çıkmadan o süreci yönetirlerdi. Şöyle ki: senin bir işin var, işin hızlansın istiyorsun ve bunun için siyasi birine ihtiyacın var. Tam bu noktada siyaset tellalı devreye giriyor ve "ben hallederim" diyor. Tabii ki uygun koşullar karşılığı. Nedir bu koşullar? Yiyelim, içelim, masraflar için küçük bir tediye, vs. vs.

Bu anlatı, eski dönemlerin siyaset dünyasında sıkça rastlanan bir durumu özetliyor. Siyasetçilerin nüfuzunu kullanarak kişisel çıkar elde etmeye çalışanlar ve onların sağladığı ayrıcalıklardan faydalananlar arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisinin bir yansımasıdır. Bu durum, toplumda hem siyasetçilere hem de onların çevresindeki kişilere yönelik bir güvensizlik ortamı yaratmış, bu tür ilişkilerin doğurduğu etik sorunlar da sürekli tartışma konusu olmuştur.

Bu hafta size yaşadığım iki olaydan kısaca bahsetmek isterim: 1991 yılı, Ankara Bala'da çalışıyorum. Dönemin kaymakamı Mehmet Bey. Tam bir devlet adamı. Dönemin Başbakanı Merhum Mesut Yılmaz. Son günleri. Adamcılık, torpil, had safhada. O dönemlerde teşvik kredileri vs. havalarda uçuşuyor. Devletin malının deniz, yemeyenin keriz olduğunun iddia edildiği günler. Bala Kaymakamlığının eski yapı binasında Kaymakam Mehmet Bey ile sanırım bir köy okulu kitaplığı mevzusu üzerine konuşuyorduk. Sekreter içeri girerek "Filanca sizi görmek istiyor" dedi. Kaymakam Bey "Buyursun gelsin" dedi. Herkese kapısı açık bir insandı. Asla insan dili, dini, görüşü ayırmayan biriydi. Çıkmak için izin istediysem de "Otur, vatandaş çıksın beraber köye geçer, okul kütüphanesine bakarız" dedi.

Vatandaş içeri girdi, iki hoşbeşin ardından cebinden bir kartvizit çıkararak kaymakam beye uzattı. Kaymakam Bey kartı aldı. Baktı. Baktı. "Buyurun" dedi. Dönemin ANAP, Ankara mebuslarından birine ait olduğunu tahmin ettiğim bir karttı. Adam gevşek gevşek "Sayın mebus, kaymakam bey iyi adamdır, ona sahip çıkın diye bizi tembihledi" dedi. Kaymakam beyi çok iyi tanıdığımı düşünen biriydim. O an "eyvah" dedim ama iş işten geçti. Kaymakam Bey ayağa kalktı, adamın yanına geldi. Kartı yırtıp adamın suratına attı. Burada yazamayacağım adabı muaşerete uygun birtakım cümlelerin ardından "Hadi sahip çık bana" dedi. Bütün hengamenin sonunda adam, suratında kırmızı beş kardeş iziyle polis eşliğinde odadan yolcu edildi. Sonrasında en geç 5 ay içinde de kaymakam merkeze çekildi. Adamın bir talebi vardı. O talepte: bir taşocağına usulüne uygun olmayan şekilde ruhsat verilmesiydi. O adam sonra başka bir partili oldu. Sonrasında AK Partili. Sonrasında da emekli siyasetçi. Nereden biliyorum? O suratında beş kardeş izi olan adam çok ünlü bir siyaset adamı oldu da oradan...

Geçenlerde Osmaniye'de bir kurum müdürünü ziyarete gittim. Dürüst, onurlu bir devlet adamı. İşine aşık. Bir şeyler yapmak için çırpınıyor. İçeride otururken sekreteri bir vatandaşın geldiğini belirtti. Müdür bey de beklemesin, buyursun dedi. Vatandaş yanında iki kişi ile girdi. Hoşbeş ardından "Şu vekili tanır mısın? Bu vekili bilir misin? Şu bakan ile az iş yapmadık, bu müsteşar falan..." derken, beni tanıyanlar bilir ki bu tarz adamların ağzına çaput tıkamayı çok severim. Tam ağzımı açacağım, karşımda oturan ve çok değer verdiğim devlet ricalini bilen bir büyüğüm gözlerime baktı. O bakışların "sus" işareti olduğunu anlayacak yaştayım artık. Uzun lafın kısası, adamın yanında bulunanlardan birinin bir talebi var. Adam da güya herkesi tanıyan, devlette bağlantıları olan derin bir arkadaş. Öyle ki mevcut ya da eski vekillerin tamamından bizim İsmail, bizim Seydi, Derya, bizim Mücahit falan diye direkt bahsedecek kadar edep ve haya yoksunu, birçok Osmaniyelinin de bildiği biri. Adamın tek hatası hem müdüre hem de yanındakilere hava atacağım derken; beni tanımadan gaza gelip coşması oldu. Müdür bey uygun dille vatandaşı yolcu etti. Adam tam çıkarken eski siyasilerden birinin adını zikrederek "Müdür beye sahip çıkın!" dediğini belirtti.

Bu dejavuyu tam tamına 33 yıl önce yaşamıştım. "Sahip çıkın..." Bizim toplumda bu tarz aracı isimlerin, birilerine sahip çıkma hevesi demek ki hiç değişmemiş. Değişen artık Mehmet Bey gibi kaymakamların çok olmayışı. Ne hikmetse bu tarz Zübükzade torunlarının garibana sahip çıkma hevesi olmasa da, kamu da görev yapanlara sahip çıkma, demek ki bir Zübük geleneği olmuş. Aslında buna tam sahip çıkma demeyelim de "sahip olma arzusu" diyelim!

Yıllar geçiyor ama Zübük sayısı azalmıyor. Köklerine baktığımızda ise sanırım Zübükzadeler daha uzun yıllar devam edecek gibi duruyor...Çünkü bu Zübükzadegilleri var eden de yaşatan da yine bizleriz.

Kalın sağlıcakla.

Okumak istemeyenler için sesli makale: