Uzak diyarlarda, demokrasi bekçisi bir kralın yönettiği, özgürlüklerin sadece bir yanılsama olduğu bir krallık.
Bir zamanlar, uzak bir diyarın en gizemli köşesinde, kendi kendine demokrasinin bekçisi ilan eden bir kral yaşarmış. Bu kral, şehrinin özgürlükler diyarı olduğunu, burada herkesin düşüncesini özgürce ifade edebileceğini sürekli olarak söylermiş. Ancak, gerçekte durum pek de söylendiği gibi değilmiş.
Şehirde gazetecilik yapmak, bir nevi macera sporuna dönüşmüş. Çünkü, gazetecilerin kaleme aldığı en masum satırlar bile, kralın gözünden kaçmıyor, en ufak bir eleştiri onları zindanın soğuk duvarlarıyla baş başa bırakabiliyormuş. Kralın özgürlükten dem vurması, sadece bir perdeymiş meğer.
Zaman içinde, kral bu "gözetleme" görevini sanki halka devretmiş gibi yapmış. Şehir sakinleri, gazetelerde yazılanları eleştirel gözle okuyup, en küçük fikir ayrılıklarını bile yetkililere bildirir hale gelmişler. Bu, şehrin gazetecilik ruhunu tamamen söndürmüş, gerçeklerden kopuk bir toplum yaratmış.
Gazetecilik sus pus olmuş, halkın haber alma hakkı adeta bir masalın içinde kaybolmuş. İnsanlar, dünya üzerindeki gelişmelerden bihaber, kendi ürettiklerini zannettikleri icatlarla övünürken, aslında başka ülkelerin teknolojilerini kendilerine ait sanıyorlarmış. Seçim zamanı geldiğinde, her defasında aynı kral tahta otururken, halk, ekonomik sıkıntılar içinde "şehrimiz sağolsun" diyerek kendilerini avutuyormuş.
Ve böylece, demokrasi ve özgürlük nutukları atılan bu şehir, aslında sessizliğin ve bilgisizliğin esiri olmuş. Halk, gerçeklerden uzak, birbirine güvensiz ve sürekli bir dış düşman peşinde koşarak yaşamış. Bir zamanlar özgürlükler diyarı olarak anılan bu şehir, artık sadece suskunluğun ve yanılsamaların hüküm sürdüğü bir yer olarak kalmış. Masalda burada bitmiş.
Kral ermiş muradına, halkı ise çıkamamış kerevetine...