Bazen hayat, bizi alıştığımız rutinlerin dışına çıkmaya zorlar. Her gün aynı yerlerden geçmek, aynı insanlarla konuşmak, aynı sorunlarla boğuşmak... Tüm bunlar, bizi kendimizi unutmamıza neden olabilir. İşte bu yüzden, başka bir ülkede bir günlüğüne de olsa yaşamak, sanki başka bir hayatın fragmanını izlemek gibidir. "Dünya bir kitaptır ve seyahat etmeyenler sadece bir sayfasını okur," der Aziz Augustine.
Geçenlerde Facebook sayfamda takipçilerime bir soru sordum ve “Bir günlüğüne başka bir ülkede yaşayabilseydiniz, nereyi seçerdiniz?” dedim. İnanılmaz cevaplar geldi. Hatta birkaç kişi Filistin diye yazdı. Ben bir günümü Filistin’e vermezdim şahsen! Gerçekçi olmak lazım. Sadece bir gün. Standart devam eden, katliamların olduğu bir savaşın içinde bana şans olarak verilen bir günü geçirmek istemezdim. Gazeteci olarak bile gitmezdim. Bunun dışında şahane ülkeler sıralanmıştı. Gördüğüm şu oldu; aslında herkes bir yerlere gitmek istiyor, bazı takipçilerim popülist yaklaşımlarla “Türkiye’den başka bir yere gitmem,” demiş ama bence koca bir yalan. (Kusura kalmasınlar.)
Gezme denince benim aklıma tanıdık tek isim gelir, o da Orhan Gazi Çalık’tır. Dünya onun için bir hamam tası kadardır. Bir bakarsın Japonya’da, bir bakarsın Everest Dağı’nın bilmem kaçıncı metresinde, bir bakarsın Erivan’da, bir bakarsın Hindistan’da. Bir bakarsın Ho Chi Minh... Ucu bucağı olmayan onlarca ülke, yüzlerce şehir. Onun için gezmek bir yaşam tarzından öte, hayatın ta kendisi. “Efendim demek zamanı var! Efendim ailesinin parası var.” Gibi yüzlerce cümleye şahit oldum. Var ya da yok orasını bilmem. Merak etmem. Sormam. Hayalini kurduğu her şehirde gün doğumunu ve batımını izledi mi bu adam? Evet. Konu kapandı.
Bizim hep bir bahanemiz varken, Orhan bütün bahaneleri, evin balkonunda bulunan çöpün içindeki sigara izmaritleri ve şişelerin yanına attı. Yola çıktı. Evi yollar oldu. Hep ibretle onu takip ettim. Sosyal medya hesaplarında kimseye “ahlakçılık” oynamadı. Neyse o oldu. Popülist paylaşımlar yapıp takipçi artırma yoluna gitmedi. Tam tersine takipçilerini eksiltti. Biz bahaneler ürettikçe o gezdi. O gezdikçe biz yeni bahaneler ürettik. Hep bir “ama” ile başlayan cümlenin ardına sığındık. Sonra aldık cep telefonumuzu, denizin kenarından çektik selfiemizi, bastık paylaşımı “hayat belki bize de gülümser” falan tarzı. Oysa hayat belki sana milyonlar kazandırabilir ama para gülümsemek midir? İşte onu bilemeyiz.
“Bir günlüğüne başka bir ülkede yaşayabilseydiniz, nereyi seçerdiniz?” Kendime sorsam, sanırım şunları derdim; “Bir gün... Sadece bir gün bile olsa, insanın kendisini yenilemesi için yeterlidir. Hayatın akışında kaybolmuş, koşturmacaya kapılmış ruhum, o diyarda arınırdı. Belki de bu kısa kaçamak, bana hayatımın geri kalanında aradığım huzurun ipuçlarını verirdi. İnsan, bazen yalnızca bir adım geri atarak, yaşamın ne kadar değerli olduğunu anlayabilir. "Dünyayı gezip görmeyen, yalnızca bir şehri sevebilir," demişler. Ben de o bir günü, yeni bir dünyayı, yeni bir hayatı keşfederek geçirmeyi dilerdim. Orası da Palau Cumhuriyeti’nde herhangi bir yer olabilirdi.” Bu kadar basit işte. Amasız, fakatsız, lakinsiz. “Palau Cumhuriyeti de neresi?” diyorsanız, bir zahmet Google amcaya sorun..!
Yıllardır en büyük zevkim, ilkbahar ya da sonbaharda bir şekilde kendimi, kralların ve tanrıların coğrafyası dediğim Olimpos’a birkaç gün de olsa atmaktı. Bu yıl gidemedim. Ekonomik koşullar, sağlık etmenleri derken en büyük zevkimi bile bir kenara koyup sadece YouTube kanallarında ülkeleri izledim. Orhan’a özendim. Hiçbir “ama”sı olmadan yollara düşüp her defasında bana “ölürsem yolda ölmek isterim” demesini anımsadım. Sanırım ben ölürsem bilgisayar başında öleceğim ve o gün Orhan Gazi Çalık kim bilir dünyanın hangi coğrafyasında olacak, hatta cenazeme bile gelmeyecek. Gelmesin zaten...
O zaman tekrar soralım; “Bir günlüğüne başka bir ülkede yaşayabilseydiniz, nereyi seçerdiniz?”
Kalın sağlıcakla.