Bilerek başlığı spekülatif seçtim. Başka türlü bu şehirde insanlara gazete ya da makale okutmak zor. Hadi buraya kadar okudunuz. Devam edelim mi? Ne yazmış bu adam?

Bu sabah biraz erken kalkıp Osmaniye’nin sokaklarını arşınladım. Eski klasik Osmaniye gitmiş, yerine farklı bir Osmaniye yavaş yavaş yerini alıyor. Esnaflar kepenklerini açmış, gelecek müşteriler için hazırlıklara tam gaz devam ediyorlar. Önce bir çay ocağına oturdum. Memleketin sorunlarını dinlemenin en güzel yerlerinden biri de çay ocaklarıdır. Çocukken özendiğim mesleklerden biri çay ocağı açmaktı. Belki konuşmayı çok sevdiğimdendir; çay ocaklarının ayrı bir mistik havası vardır. Küçücük bir yapı içinde, bir köşede demlenen koca çaydanlıklardan çıkan dumanın bıraktığı buhar beni hep cezbetmiştir. Özellikle Hasret Matbaası’nda çalışırken, işçilerle birlikte mesai başlamadan önce sıcak ekmek arası çökelek ve bir bardak çay dünyalara değerdi.

Ne var ne yok diye muhabbete girdiğimde, açıkçası insanların mutsuz olduğunu görmemek için kör olmak gerekir. Kimi emekli, kimi işsiz, kimi işten çıkmış ama evinin haberi yok... Gazeteci olmamızdan belki de, “Abi senin kulağın deliktir. Aklında olsun bir iş falan olursa çay ocağına söyle. Ben gelirim yanına” demesi, açıkçası içtiğim çayı boğazımda düğümledi. İşten çıkarılmış bir delikanlı. Yeni evli sayılır. Evine işten çıktığını diyemiyor. Çay parasını ben ödemek istediysem de ısrarla ısmarlamak istedi. “Yok” demek onurunu kırar düşüncesiyle, “Peki” dedim.

Kafamda bin bir düşünce ilerlerken, Osmaniye Valisi Erdinç Yılmaz’ın esnaf ziyaretlerine denk geldim. Konuşayım desem de etrafının kalabalıklığını delip geçmek zor olduğundan sadece uzaktan selamlaştık. Tanıdığım en naif valilerden biri olduğunu açık yüreklilikle ifade edebilirim. Osmaniye’nin en zor zamanlarında hep sokaktaydı. Eleştirenler olabilir, sevenler, sevmeyenler olabilir ama benim için kıymetli bir insandır. En azından “dürüst” biri olduğu konusunda kalıbımı basabilirim. Şimdi düşünüyorum da, “Keşke o delikanlının sorununu Vali Bey’e iletseydim.”

Eski il spor müdürlerinden Ökkeş Demir’in telefonu ile dalgınlığım geçti. İki hoş beşin ardından Osmaniye sokaklarını birlikte arşınlamaya başladık. Hafif bir yağmur esintisi ardından soluğu Hilmi Erek Kahvesi’nde aldık. Türkiye’de içtiğim en kaliteli Türk kahvesi diyebilirim. Daha iyisi henüz denk gelmedi. Kısmen “Mehmet Efendi” markası diyebilirim. Hilmi Abi atadan deden kahveci. Sırrını soruyorum iyi kahvenin: “Her lokantada yemek yemezsin, değil mi? Bazıları çok iyi yemek yapar. Neden? Et nereden alacağını bilir. Alacağı zamanı bilir. Terbiyesini bilir. Tarifini bilir. Bizim bu iş de aynıdır işte” diye cevap veriyor. Düşünüyorum da haklı. 3-5 pişirimlik kahvemizi alıp depremin bıraktığı izlerin ardından ofisimize doğru yol alıyoruz.

Son yıllarda dönercilerle birlikte açılan dükkân sayısı olarak rekora giden cep telefoncuların birinin tam önündeyken konuştuğumuz konu “Kentli olabilme bilinci.” Hararetle anlatıyor Ökkeş Müdürüm: “Kamu alanlarını korumak da bunun bir parçası. Parklar, yollar, kaldırımlar... Bunlar hepimizin ortak malı. Onları tahrip etmek yerine, korumamız lazım. Hem bu, sosyal sorumluluğun da bir parçası. Kamu düzenine saygı göstermek ve toplu yaşam alanlarının düzenine katkıda bulunmak, kentte yaşamın bir gereği. Bunu herkesin anlaması lazım. Özellikle deprem sonrası yaşadığımız bu şehir, hepimizin sorumluluğunda.” Daha cümlesi bitmeden cep telefoncu kardeşin dükkânından bir kol dışarı uzandı ve hoop, bitmiş sigara paketi yola doğru fırlatıldı. Bir anda göz göze geldik. Ökkeş Demir, “Ne anlatsan boş” der gibi öylece dondu kaldı. Sessizce yolumuza devam ettik.

Ofisimize geldiğimizde Osmaniye kültürü, Osmaniye’nin geçmişi, Osmaniye gastronomisi, Osmaniye folkloru diye uzun süre diğer konuklarla konuşsak da ikimizin de aklı fikri o sigara paketindeydi. Tokat gibi yüzümüze çarpan, sokağa atılmış o sigara paketi, birilerinin şehir kültürüne verdiği önemin en önemli göstergesiydi. Ruhuna pislik işleyenleri zımpara ile temizlesen kar etmez. Sorsan “temiz şehir” sloganları atacağından şüphemiz olmayan bu arkadaşa kenti anlatsan ne yazar, kentliliği anlatsan ne yazar.

Dini para, imanı para...!

Kalın sağlıcakla.