Günümüzde şehirlerin ihtiyaçlarına dair detaylı bir harita çıkarmak için yeni bir kavramın doğma zamanı geldi: "ihtiyaç mühendisliği" veya daha şık bir ifadeyle "şehir ihtiyaç mühendisliği." Evet, yanlış duymadınız, geleceğin en popüler üniversite bölümü olabilecek bu disiplin, şehirlerin hangi meslek gruplarına ihtiyaç duyduğunu belirlemek ve bu ihtiyaçları karşılamak için yetişmiş profesyoneller yetiştirmeyi amaçlıyor.
Peki, ihtiyaç mühendisliği tam olarak ne iş yapar, derseniz, işler aslında o kadar da karmaşık değil. Bu vaziyeti biraz açalım: İhtiyaç mühendisleri, şehirlerin ihtiyaçlarını sıralayarak başlarlar. Örneğin, bir şehirde yüz tane avukata mı, beş tane savcıya mı, iki tane hakime mi ihtiyaç var? Ya da yüz yirmi beş ziraat mühendisine mi, on beş gıda mühendisine mi? İhtiyaçları belirledikten sonra bu bilgileri kullanarak bir şehrin ihtiyaç haritasını çıkarırlar.
Tabii, askeriye ve polis gibi özel meslek gruplarına da ayrı bir parantez açarlar, çünkü bu işlerle uğraşanlar ayrı bir inceleme gerektirir. Üstelik, dört tane ayakkabı tamircisi veya yirmi beş benzin istasyonu görevlisine olan ihtiyacı da ihmal etmezler. Sonuç olarak, şehrin ihtiyaçlarına dair bir harita ortaya çıkarlar.
Şimdi, örneğin Osmaniye'deki adliyede avukatlar arasında neredeyse trafiğin sıkıştığını düşünün. Bu sabah Osmaniye Adliyesi'nde şahit oldum neredeyse sanıktan çok avukat var gibi görünüyordu. İşte burada ihtiyaç mühendisliği devreye girer ve bu durumu düzene sokma potansiyeline sahiptir. Herkesin avukat olmaya çalıştığı bir dünyada, sanayi veya teknik alanlarda çalışacak kalifiye elemanların bulunmaması pek de şaşırtıcı değil. Neden mi? Çünkü herkes çocuğunu mühendis veya hukukçu yapmak istiyor. Teknisyen veya zabıt katibi olmayı düşünmüyorlar. Herkesin hayali çocuklarının öğretmen, savcı, avukat, hakim, pilot, subay, vs. olması üzerine kurulu gibi görünüyor. Ancak sonuç olarak baktığımızda atanamayan öğretmenler ordusu ortaya çıkıyor. Bu durumda, (resmi olarak) ihtiyaçtan fazla öğretmen var demek!
Bir diğer konuda çocukların sevdiğini sandığı, ama aslında hiç sevemeyeceği meslekler. Örneğin bizimle çalışan bir ekip arkadaşımızın hayali ana okulu öğretmenliği. Ancak staj sırasında çalıştığı ana okulunda çocukları çokta sevmediğini anlıyor ve vazgeçiyor. Bu noktada İhtiyaç mühendisinin milli eğitim ile ortak çalışmalar yaparak devreye girmesi gerekiyor. Yani herkes "gerçekten" sevdsiği işi yaparsa Mustafa Kemal Ataürk'ün işaret ettiği "Muassır medeniyet seviyesi" ni geçer gideriz. Mutsuz insanın kendine de, mesleğine de zerre faydası yoktur.
"E peki, neden vekil öğretmenlik yapılıyor?" diye sormak da hakkınızdır. Bu konuda söyleyebileceğim tek şey, vekil öğretmenlik işinin bir nevi iktidar partisinin sempati kapısı. Şöyleki: "Baak senin kızı vekilde olsa öğretmen yaptık. Oylar bize... " Her neyse, bu hikayeleri daha fazla açmakla vaktimizi boşa harcamayalım. T1 ve T2 soğuktur şimdilerde!
Sonuç olarak, ihtiyaç mühendisliği gibi bir disiplinin hayatımıza girmesi gerekiyor gibi görünüyor. Belki de bu sayede şehirlerin ihtiyaçlarına daha akıllıca ve dengeli bir şekilde yanıt veririz. Belki de bir gün herkes çocuğunun ihtiyaçlarına uygun bir meslek seçer ve şehirler daha dengeli bir şekilde gelişir. Kim bilir, belki de bu yazıyı okuyan biri, "ihtiyaç mühendisi" olma yolunda ilk adımını atmış olur.