Bir hışımla geldi ve geçti... 24 Kasım, faşist diktatör General Kenan Evren ve tayfasının belirlediği bir tarih. Otuz yıldır Öğretmenler Günü olarak kutlanıyor.
Öğrenciler hediyeler alır, "Hocam, bu mutlu günde" diye başlayan telefon konuşmaları uzar gider. Devletin zirvesindekiler de, dibindekiler de "Çocuklarımızı emanet ettiğimiz" diye başlayan, Atatürk'ün sözleriyle süslenmiş cümleler eşliğinde günü tamamlar. Gece çöker, sabah olur.
Öğretmenler, öğrencilerinden dayak yer, veliler tarafından dövülür, nöbet yükü altında ezilir, ev sahipleri kira, bakkallar borç derdiyle bağırır. Bir yanda bunalım, diğer yanda ekonomik darboğaz, yarının kaygısı, bozuk eğitim sistemi, altüst olmuş hiyerarşik yapılar...
Ve atanamayanlar... Çaresizce, beraber mezun oldukları arkadaşlarıyla aynı okulda ücretli öğretmenlik yapmak zorunda kalanlar... Onların kırılan hayalleri...
Ve işte orada, uzak bir köyde... Her şeyden habersiz öğrencileriyle bir dünya kuran, dar imkânlarla irfan ordusuna insan yetiştiren köy öğretmenleri... Onlar, zorluklara rağmen umudu yeşertiyor.
Ve böylece geçer günler, aylar, yıllar... Her 24 Kasım'da aynı ritüeller, aynı tebrikler... Ama gerçekte ne değişir? Sınıfların duvarları dökülür, kitaplar eskiyip sararır; ama öğretmenlerin azmi, onların yılmaz ruhu hiç solmaz. Sistemin ağır yükü altında bükülse de, kırılmazlar. Her sabah yeni bir umutla, yeni bir heyecanla ders başı yaparlar. Çünkü onlar, sadece bir meslek icra etmiyor, bir nesli, bir geleceği şekillendiriyorlar.
Atanamayanlar... Hayalleri geniş, imkanları dar. Üniversitede gözleri parlayarak dinledikleri derslerin, gerçek hayatta karşılığını bulamayanlar. Onlar da var. Belki de en acısı, kendi hayallerini bir kenara bırakıp, başkalarının hayallerini yeşertmeye çalışanlar. Ama onlar da yılmıyor, umutlarını kaybetmiyor. Belki de öğretmen olmanın en büyük ödülü bu; umudu hiç kaybetmemek.
Ve o köy öğretmenleri... İmkânsızlıklar içinde, her türlü zorluğa rağmen, çocukların gözlerindeki ışığı söndürmeyen, onları geleceğe hazırlayan kahramanlar. Onlar, belki de bu mesleğin en saf, en temiz halini temsil ediyorlar. Tek bir kitapla, bir tahta parçasıyla neler yapılabileceğini gösteriyorlar. Onlar, sadece ders vermiyor, hayat dersi veriyorlar.
Lafı uzatmanın manası yok. Hükümetler değişir, mevsimler değişir, öğrenciler değişir: Öğretmenlerin makus tarihi ne acıdır ki hiç değişmez.
Bir hışımla geldi ve geçti 24 Kasım... 364 gün sonra aynı ritüelle tekrar buluşmak üzere... İyi dersler... Hepimize...