"Kadına şiddet, evrensel ve bitmeyen bir yara. Toplumlar kadınlara hak tanıdığını söylese de bu haklar yüzeyde kalıyor; gerçek değişim yok."

İnsan türü ortaya çıktığından bu yana temel bir içgüdüsü vardır: "Güçlü Olmak". Güç, ilk zamanlarda avcılık yeteneği, ilerleyen zamanda toprak varlığı ve günümüze kadar farklı evrimler geçirerek bugünkü halini almıştır. Güç her zaman erkeğin egemenliğinde olmuştur. Bugün ise kadınlar da gücün sahibi olabilecek seviyededir tabii dünya bunu kabul ederse...

Erkeğin zihnindeki gücü hakim olma düşüncesi atalarından miras kalmıştır. Bilinen tarihe baktığımızda kıta, ülke, din, ırk ayırt etmeksizin kadına duyulan öfkenin ve yapılan şiddetin izlerini çok net görebiliriz. Kadınların ne kadar güzel veya kötü bir çevrede yaşadıkları önemli değildir. Hakları her daim sınırlıdır. Avrupa kraliyet ailelerine bakınız; bu şiddetin en gözde ismi Lady Diana'dır. Özgürlüğü için savaşan bir kadın olmuştur ama büyük bedeller ödemiştir. Aynı zamanlarda Kenya'daki bir kabilede ismini bilmediğimiz siyahi bir kadın da aynı şiddete maruz kalmış ve aynı bedelleri ödemiştir.

Günümüze gelecek olursak; şiddet gören kadınların her zaman toplum içerisinde yalnız olduklarını çok net görebiliriz. Özellikle de ailesi tarafından şiddet gören kadınların... Şiddetin boyutları bazen çok üst sınırlara ulaşıyor. Üzücü olan ise bu durumun tek bir ülke değil tüm dünyada böyle olmasıdır.

Kadınlara yapılan şiddetin nedenlerine bakacak olursak; erkek kıskançlığı, ailenin otoritesi, yaşanan toplumun sözsüz kuralları ve dinlerin baskısı. Bu kısmı en güzel anlatan cümlelerden biri ise Modesta Kairyte'ye ait: "Toplum hala kadını suçluyor, onu kınıyor." Kadın, her toplumda her zaman suçlu olarak anılıyor. Kadının toplum tarafından dayatılan; herhangi bir dil, din, ırk, mezhep belirtmeksizin sözde bahanelerle kadına yüklenmiş üç temel görev vardır:

  • Kocanı memnun et.

  • Toplumu memnun et.

  • Çocuk doğur.

Sözde demokrasiyle birlikte kadınlara sosyal haklar tanındı. Evet; kadın çalışma hayatına girdi. Bugün birçok kadın mesleki anlamda her noktada var. Özgürce çalıştıklarını sanıyorlar. Evin içerisinde olan şiddeti fark edemiyorlar. Aile bütünlüğünü korumak adı altında maaş kartını evin erkeğine veren kadınlar var. "Ben paradan anlamam." diyen kadınlar var. Bu nasıl bir özgürlüktür? Bu düpedüz kadının ekonomik özgürlüğünün elinden alınmasıdır. Sözde eşler arasında eşitlik ilkesi vardır.

Çalışma hayatına girecek olursak; bir erkek ve bir kadın eşit mesailerde çalışabilir fakat özellikle de özel sektörde aynı maaşı almaz çünkü erkek evin babası, ev geçindiriyor. Kadınsa çalışma hayatının yanında hala aile hayatındaki rolünü de yerine getirmek zorunda.

Kadına şiddetin biraz daha fiziksel şiddet başlıklarına bakacak olursak; Japonya'da 2022 yılında 81 yaşındaki bir adam, tekerlekli sandalyeye bağlı yaşayan 79 yaşındaki karısını denize attı. Tek sebep karısına bakmaktan yorulmuş olmasıydı.

İngiltere'de 2024 yılının Eylül ayında Sophie adında üniversite mezunu bir kız, çocuk bakıcılığı yapmak için gittiği evde işkenceyle öldürülüp mangalda yakıldı.

Avustralya'da 2024'ün ilk dokuz ayında 295 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Bunlar sadece çok küçük bir kısmı ne yazık ki. Bugün nereye giderseniz gidin kadına şiddeti göreceksiniz. Peki bunun için neler yapıldı, birkaç örnekte ona verelim.

2019 yılında Fransa'da aile içi şiddeti önlemek için bir hat kuruldu. Amacı; şiddet gören kadınların bu hatta ulaşıp yardım istemeleriydi. Bu hatta yüzlerce belki de binlerce ihbar geldi ama maalesef hattın yasal bir yetkisi olmadığı için başka kuruluşlara yönlendirildi kadınlar.

Litvanya'da şiddet gören kadınlara yönelik broşürler dağıtıldı. Dağıtılan bu broşürler dikkat çekmeyen, rahatlıkla saklanabilen şekillerde tasarlanmıştı.

Diğer birçok ülke ise karakol ve sığınma evi yaptı. Söz konusu kadına yönelik koruma hakları olunca bazı ülkeler fon eksikliğini bahane ederek başlanan çalışmaları tamamlamadı.

Bu konuyla ilgili Lapland Üniversitesi, Cinsiyet Araştırmaları Profesörü Paivi Naskali'nin cümlesi: "Sosyal devlet kadınlara birçok hak tanımış durumda ama bu politikalar daha çok çalışma alanında yoğunlaşmış durumda, özel yaşam alanında değil."

Yapılan bütün çalışmalar şiddetin sonucu için yapılmış, önlemek için değil. Şiddete meyilli kişileri zorunlu şekilde rehabilite etmek için pek kanun yoktur. Kadını, evinin içinde koruyacak kanunlar yoktur. Gerçek çözümler gizli, sessiz, topluma bildirilmeden olmaz. Kadın sadece eğitilip, çalıştırılıp sömürülemez.

Umarım bu seneki son kadına şiddet yazısı bu olur ama içimden bir ses insan varolduğu sürece bu hiç bitmeyecek diyor. Çünkü siz bu yazıyı okumayı bitirdiğinizde dünyada en az 100 kadın şiddete uğradı veya öldürüldü. Bu sayı istatistik bir veri değildir lakin bunun doğru olduğunu sizler de biliyorsunuz.