Bir süredir evin mutfağında patates, soğan ve domatesin fiyatlarını karşılaştırırken, gözümde canlanan sahneler giderek daha da bulanıklaşıyor. Market raflarındaki etiketlerin üzerindeki rakamlar değişirken, aklımdaki en temel sorunun yanıtını bulmak zorlaşıyor: Biz bu zorluğun içinden nasıl çıkacağız?

2019 yılının bir seçim mitinginde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, kendisine çılgına tezarühat edenlere dönerek  "Bir merminin fiyatını biliyor musunuz?" diye sorduğu o anı hatırlıyorum. O dönemde bu sözler büyük yankı uyandırmış, insanların temel gıda ürünleriyle bir mermi fiyatını kıyaslaması bana çok ağır gelmişti. O zamanlar bile bu ifadeler oldukça çarpıcıydı çünkü merminin kaç lira olduğu ya da bir patlıcanın fiyatıyla kıyaslanmasının derinliğini kavrayamıyordum.
 

Açıkçası siyasi bir şov olduğunu düşünüp ciddiye de almamıştım. Şimdi, tesadüfen 2024’te, ekmek ve merminin aynı fiyat olduğunu öğrendim.  5 sene öncesine gitti hafızam .. Tam o dönemlerde bende emekli zamlarına isyan edip “tek domates, tek biber, tek soğan teşekkürler Erdoğan” yazıp, hakaret suçundan tertemiz bir sene hapis cezası almıştım. Bilmezdim insan hayatından, merminin daha ucuz olduğunu. Gerçi şimdilerde emekliler o günleri bile mumla arar hale geldi ya neyse konumuz bu değil.

Bir ülkede ekmekle merminin aynı fiyata gelmesi, o ülkenin ne kadar zor günler geçirdiğini, adaletin ve huzurun ne kadar sarsıldığını gözler önüne seriyor. Temel ihtiyaçlarımızı karşılayacak parayı denkleştirmek, bir ailenin en basit hakkı olan yemeği sofraya koyabilmek artık bir lüks haline geldi.

Bir düşünün, mafya babası Felek Fikri o meşhur sigarasını yakarken, karşısındaki adama "Bir merminin fiyatını biliyor musun?" diye soruyor. Cevap alamayınca bu sefer el çantasından bir ekmek çıkarıyor ve masaya bırakıyor. Karşısındaki adam şaşkınlıkla bakıyor. "Ekmek mi?" diye soruyor. Felek Fikri hafif bir gülümsemeyle cevap veriyor: "Şimdi işler değişti. Mermiyi bırak ekmeğe bak, çünkü artık ikisi de aynı değer."

"Ekmekle tehdit edilen bir dünyada, merminin hükmü kalmaz."

Bu söz, toplumların içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal zorlukların, şiddetle veya zorbalıkla değil, açlık ve yoksullukla daha etkili bir şekilde kontrol edilebileceğini vurgular. Mermi, genellikle güç, şiddet ve otoritenin sembolü olarak kabul edilirken, ekmek ise yaşamın, hayatta kalmanın ve temel ihtiyaçların sembolüdür.

Ancak, ekmekle tehdit edilmek, mermiden daha derin ve uzun vadeli bir korkuyu temsil eder. İnsanlar, açlıkla karşı karşıya kaldıklarında, hayatta kalma içgüdüsü devreye girer ve bu içgüdü, herhangi bir silahın yaratabileceği korkudan çok daha güçlüdür. Açlık, toplumları daha fazla zorlar, daha büyük kaos yaratır ve insanların davranışlarını daha köklü bir şekilde değiştirir.

Ekmek ile merminin aynı olduğu bir dünyada bir de farklı pencereden bakmak gerek. Örneğin bugün Filistin’de ekmeğe ihtiyaç duyulur iken, aynı anda İsrail “mermi,mermi” diye ortalığa düşmüş durumda. Biri yaşatıyor, biri öldürüyor. Birinin dı ekmek, diğeri mermi. Her ikisini de birileri üretiyor.

Filistin’de halk ekmeğin peşine düşerken, İsrail mermilerle sesini duyuruyor. Biri yaşamın devamı için hayati, diğeri ise hayatı sona erdirmek için ölümcül. Her iki ihtiyaç da insan eliyle üretiliyor; biri umut ve direniş için, diğeri korku ve yıkım için. İnsanlığın acı ironisi burada yatıyor: Bir yanda ekmekle yaşamak, diğer yanda mermiyle öldürmek. Ve bu döngü, hem yaşamı hem ölümü üreten eller tarafından sürdürüldükçe, dünya bu acı gerçeğin pençesinden kurtulamıyor.

Çınlaması hiç geçmeyen kulağımda yine o söz çınlamama eko katıyor “Bir merminin fiyatını biliyor musunuz?" Evet artık biliyorum. Öğrettiler… Teşekkürler filanca amca.. Şimdi ekmeğimizden olmayalım.

Kalın sağlıcakla.