Mutluluk zorunluluğu, insanları mutsuzluğa sürüklüyor. Toplumun dayattığı bu baskı, gerçek duyguları gizlememize neden oluyor.
Günümüz toplumunda, mutluluk adeta bir zorunluluk haline gelmiştir. İnsanların sürekli mutlu olmak zorunda hissettiği bir çağda yaşıyoruz. "Mutlu olmalısın" gibi bir zorunluluk, hayatın anlamını ve değerini mutlulukla eş tutan bir düşünce yapısına dayanır. Ancak bu zorunluluk, insanları kendi duygusal hallerini sorgulamaya, mutsuzluklarını saklamaya ve bu zorunluluğun getirdiği baskı altında ezilmeye iter. Modern çağda mutluluk, neredeyse bir yaşam standardı, bir başarı ölçütü olarak kabul edilirken, mutsuzluk ise bir başarısızlık olarak görülür.
Mutluluğun bu kadar yüceltilmesi, kıskançlık gibi duyguları daha da güçlendirebilir. Kıskançlık, bireylerin kendi mutluluklarını başkalarının mutlulukları ile kıyaslama eğiliminden kaynaklanır. Sosyal medya çağında, başkalarının sürekli olarak mutlu anlarını paylaştığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu durum, bireylerin kendi yaşamlarını, deneyimlerini ve duygusal durumlarını sürekli olarak başkalarınınkiyle karşılaştırmalarına neden olur. Sonuç olarak, insanlar ne kadar çok mutlu olmaya çalışırlarsa, o kadar derin mutsuzluk dehlizlerine dalarlar.
Mutlu olmak için çaba sarf edenlerin sayısı arttıkça, mutsuzluk da daha belirgin bir hal alır. İnsanlar, mutluluğu zorunlu bir hedef olarak belirlediklerinde, bu hedefe ulaşamadıklarında kendilerini daha da yetersiz ve mutsuz hissederler. Bu durum, bireylerin kendi duygusal hallerini kabul etmelerini zorlaştırır ve gerçek duygularını saklamalarına neden olur. Mutsuzluk, toplum tarafından kabul edilmeyen, gizlenmesi gereken bir kusur olarak görülmeye başlanır.
Bu zorunlu mutluluk anlayışı, mutsuz kişileri modern bir vebaya yakalanmış gibi hissettirir. Mutsuzluk, toplumsal kabul görmeyen bir durum haline gelir ve insanlar mutsuz bireylerden kaçınmaya başlar. Mutsuz kişiler, adeta bir cüzzamlı gibi dışlanır ve yalnızlaştırılır. Toplum, mutsuzluğu bulaşıcı bir hastalık gibi algılar ve mutsuz kişilerle temas etmekten kaçınır. Bu durum, mutsuz bireylerin daha da izole olmasına ve kendi mutsuzlukları ile baş başa kalmalarına neden olur.
Ancak, mutsuzluk da insan olmanın doğal bir parçasıdır. İnsanlar, hayatın farklı evrelerinde ve farklı durumlarda mutsuz olabilirler. Mutsuzluk, tıpkı mutluluk gibi, insani bir deneyimdir ve yaşamın anlamını ve değerini anlamamıza yardımcı olabilir. Mutsuzluk, bireylerin kendi iç dünyalarını keşfetmelerine, hayatın zorluklarıyla başa çıkma yeteneklerini geliştirmelerine ve daha derin bir anlayış ve empati geliştirmelerine olanak tanır.
Mutsuzluğu kabul etmek ve ona saygı göstermek, insan olmanın bir parçası olarak görmek önemlidir. Toplum olarak, mutluluğu zorunlu bir hedef olarak belirlemek yerine, duygusal hallerimizi olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmeliyiz. Mutsuzluk, utanılacak veya saklanacak bir durum değil, insan olmanın doğal bir parçasıdır.
Bu bağlamda, "Benimle bir ömür boyu mutluluğa evet der misin?" gibi bir ifadeyi sorgulamak yerinde olur. Aslında daha doğru olan, "Benimle bir ömür kısmen mutluluğa ama çoğunlukla mutsuzluğa evet der misin?" sorusunu sormaktır. Bu ifade, hayatın gerçekliğine daha uygun ve samimi bir yaklaşımdır. Sırf mutluluk uğruna yalan söylemek, hem kendimize hem de karşımızdakine haksızlık etmektir.
Mutluluk zorunluluğu, insanları mutsuzluğun karanlık dehlizlerine sürükleyen bir paradoks yaratır. İnsanlar, mutluluk için çaba sarf ederken, mutsuzluklarını saklamak zorunda kaldıklarında daha da derin bir mutsuzluk yaşarlar. Mutsuzluğu kabul etmek ve ona saygı göstermek, insan olmanın doğal bir parçası olarak görmek, daha sağlıklı ve dengeli bir yaşam sürmemize yardımcı olabilir.
Tarihe baktığımızda, büyük değişimlerin ve devrimlerin ardında mutsuz insanların olduğunu görürüz. Örneğin, herkesçe malum olan Küba Devrimi, mutsuz insanların bir araya gelmesi ile mümkün olmuştur. Mutsuzluk, değişim ve dönüşüm için bir katalizör olabilir.
Bu bağlamda:
"Kahrolsun bir avuç gereğinden fazla mutlu olanlar, yaşasın dünyayı değiştirecek mutsuzlar. Yaşasın tüm dünyanın mutsuzları!" demek, toplumsal değişim için bir çağrı niteliğindedir. Mutsuzluk, bir zayıflık değil, bir güç kaynağıdır.
Yaşasın tüm dünyanın mutsuzları..