Genç kızın sahafta kitap alamaması, toplumun eğitime değer verme sorununu ve kitap fiyatlarının yüksekliğini gözler önüne seriyor.
Geçen gün, zamandan ve mekandan bağımsız bir soluklanma noktası arayışında, kendimi eski dostum Hasan'ın Antik Sahaf'ında buldum. Osmaniye’de kitap denince akla gelen ilk isimdir Antik Sahaf Kitabevi. Bu yer, geçmişin tozlu raflarında dolaşırken, dış dünyanın karmaşasından bir nebze olsun sıyrılabileceğimiz bir liman. Hasan ile yaptığımız sohbet, eski kitapların sayfaları arasında kaybolmak, geçmişe özlem duymakla eş değer bir deneyimdi. Bugünlerde, geçmiş her zamankinden daha değerli bir hazine gibi geliyor bana.
Ancak, bu huzur dolu kaçamağım, bir genç kız ve babasının sahafın kapısından içeri adımlarını atmasıyla tamamen farklı bir boyuta taşındı. Bu genç kız, sanki uzun zamandır unutulmuş bir ritüeli yerine getirir gibi, kitaplara büyük bir ilgiyle yaklaşıyordu. Bu, günümüzdeki gençler arasında nadir bir manzara. Daha önceki ziyaretçilerin yalnızca, t-shirt, bardak, biblo, anahtarlık, toka gibi "hayati olmayan" eşyaları tercih ettiğini göz önüne alınca, kızın kitaplara olan bu ilgisi, adeta bir yıldız kayması gibi parladı ve gözlerimi kamaştırdı.
Ahmet Ümit'in kırmızı ağırlıklı esrarengiz kapak tasarımına sahip bir kitabı eline alıp, babasıyla birlikte kasaya doğru yürüyen kızın, fiyatı öğrenince verdiği tepki, orada bulunan herkesin yüzünde donuk bir ifade bıraktı. "250 lira," Hasan'ın bu sözleriyle, sanki etrafa bir soğukluk yayıldı. Bu soğukluk, onların kitabı yerine bırakıp, sahaftan ayrılmalarına neden oldu. Hasan'a, "Biraz indirim yapamaz mıydın?" diye sordum. Karşılığında aldığım cevap, bugünün ekonomik ve sosyal gerçeklerinin acı bir özeti gibiydi: "O kitaptan zaten sadece 20 lira kar ediyorum."
Hasan devam etti: "Kimse, tuvalet kağıdının neden bu kadar pahalı olduğunu sormuyor." Bu karşılaştırma, aslında toplumun öncelikleri hakkında düşündürücü bir noktaya parmak basıyordu. Tuvalet kağıdı ve kitap, her ikisi de kağıttan yapılsa da, toplum olarak hangisine daha çok değer verdiğimiz konusunda tercihlerimiz açıkça belli oluyor: Biri beynimizi geliştiriyor, diğeri başka yerimizi….
Bu durum, yanımdaki dostumla birlikte, Hasan'a sadece destek çıkmamıza neden oldu. Ne kadar az okursak, otoritelerin eli o kadar güçlenir. Okumayan, sorgulamayan bir toplum, yönlendirilmesi kolay bir kitle haline gelir. Okumanın, gerçekleri anlamanın ve dünyayı daha geniş bir perspektiften görebilmenin anahtarı olduğu bir gerçek. Ancak, kitap fiyatları bu kapıyı birçoğumuz için kapalı tutuyor.
Kitapların pahalılığı, bilgiye ve eğitime erişimin önündeki en büyük engellerden biri haline gelmiş durumda. Eğitim ve bilginin sınırlı olması, toplumun genel bilinç düzeyini düşürüyor. Ancak, bu durumun bazı çevreler için pek de rahatsız edici olmadığı aşikar. Bilgili bir toplum, daha sorgulayıcı ve eleştirel olur; dolayısıyla yönetilmesi daha zordur.
Kitaplar, düşüncelerimizi, hayallerimizi ve umutlarımızı besleyen değerli kaynaklardır. Ve belki de en önemlisi, bize gerçeklerle yüzleşme fırsatı sunar. Gerçekleri görebilmek için kitapların herkes için erişilebilir olması gerekiyor. Yoksa, bu hüzünlü gerçeklikle yüzleşmeye devam edeceğiz.
Okumak özgürlüktür. Ve özgürlük ekmekten de , kömürden de, makarnadan da önemlidir…
Huzura..