Bir sabah okul idaresinden çağrıldım. Ceketimi iliklemeye çalışıp birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduklarını düşünerek amade bir şekilde bekliyordum.
Herkesin annesi kendisi için çok önemlidir. Benim annemde benim için asrın lideri gibidir. Her karanlığa düştüğümde elimden tutan ve bütün hatalarıma rağmen beni korumaya çalışan hayatını bazen hiçe sayan bir kadındır. Ne yapsam asla emeğini ödeyemeyeceğim annemin Melek olmadığını öğrendiğimde dünyalar başıma yıkılmıştı!
Bundan yıllar önce devlet parasız yatılı okul sınavlarını kazanıp Ceyhan Pamukeli Ortaokulu’na ilk adım atığım gün deri kundura ve takım elbise ile tanıştığım gün olmuştu. 50 yaşını çoktan aşmış bir adam olarak hala o günü nefretle anarım ama konumuz bu değil. Bir boy büyük gri takım elbise ve yine bir boy büyük kundura ile ayna karşısında üç numara saçlarımla “ne kadarda şık olduğumu” düşünüp çok başarılı bir öğrenci olacağıma kendi kendime söz vermiştim. Olmadı. Olamadı. Sebepleri vardı. Ama konumuz bu da değil. Nefret ettiğim, bugün bile acı çekerek ölmesi için dua ettiğim sözüm ona öğretmenler vardı ama konumuz bu da değil. O öğretmenlerin, sarhoş kafa ile gece gündüz attığı dayaklara verebileceğim yüzlerce örnek var ama konumuz bu da değil. Uzun lafın kısası Pamukeli Devlet Parasız Yatılı Okulu benim için sadece bir işkence merkezi olmanın ötesinde hayatımda en nefret ettiğim yıllardı. Fakat konumuz bu değil..
Benim annem melek değilmiş. Çok şaşırmıştım. Okul kayıtları yapılmış artık belli bir süre geçmiş, hangi saatlerde dayak yiyeceğim, boş zamanlarda ise ders göreceğimiz günler belliydi. Pazartesi dayak, Salı az dayak, Çarşamba yaratıcı dayak, Perşembe ağırlaştırılmış dayak, Cuma dayak yok.( Hafta sonu evlere gidiyoruz) Vatanı kurtardığını sanan ve 1980 darbesinin etkisinden çıkamayan belletici öğretmenler dayak attıkça birlik ve beraberliğimizin arttığını sanıyor, bunun mümkün olmadığını diğer öğretmenler bu canilere anlatıyor ama tek kanallı siyah beyaz televizyonda “Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan bu günlerde” diye bas bas bağıran generali gördükçe gaza gelip içindeki testosteron seviyesini ağaç dalından yapma sopa ile üzerimizde uyguladığı günlerdi. General bağırıyor, hocalar dövüyor, General bağırıyor, hocalar dövüyor, General bağırıyor, hocalar dövüyor… fakat konumuz bu da değil..
Benim annem melek değilmiş. Çok şaşırmıştım. Ben annemin adını Melek bilirdim. Geceleri demir ranzada dayak sonrası aile fotoğrafımıza bakıp, birlik ve beraberliğe sunduğum desteğin ardından! Annemin fotoğraftaki gözlerine bakarak uyur kalırdım.
Bir sabah okul idaresinden çağırıldım. Korkarak üzerine yemek dökülmüş ceketimi iliklemeye çalışıp birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduklarını düşünerek amade bir şekilde bekliyordum. Hocalardan biri “anne adın ne senin” dedi “Melek öğretmenim” dedim. “Değil” dedi. Ben ısrarla annemin adının melek olduğunu savunsam da “yok” dedi. Annenin adı “Hürü” dediğinde şok olmuştum. “Yıllarca melek bildiğim annemin adını da değiştirdiler” diye içimden geçirirken, gerçekten annemin adı Hürü imiş ve annem bu ismi hiç kullanmamış.
İsim olarak benim annem bir Melek değil di ama Onca çekilen acılar sonrası 53 yılın ardından geriye bakıyorum da benim annem gerçek bir Melek…
Ha unutmadan sonrasında okuldan kaçtım.. Onu da bir gün yazarım.
Kalın sağlıcakla