Vekillerinin çok maaş almasından yakınan ama yine de 10 liralık maaşlarına şükredip, onları üst üste seçip, vekil, başkan, meclis üyesi, muhtar ettikleri siyasiler gibi gerçek gündemden yoksun, bi haber olarak daha çok ilgilendiği ve izlediği tv dizilerin oyuncularına milyonlar kazandırdığını önüme düşen bir haberi okurken halkı soymakla eleştirilen ve intihar ederek hayatına son veren Banker Kasteli'ye reklam figüranlığı yapan o bildik, ünlü sanatçıları hatırlıyordum.
Ve okuduğum son haberde bir kez daha öğrendiklerimle 36 yıldır gazetecilik yapan ben cebime bakıp bütçemi hesaplarken boğazım kuruyor, dudaklarımı ısırıyor ve sinirle kalkıp dizi izleyen kaynanama, "Bak hele senin sevdiğin dizilerde oynayanlar kaç lira kazanıyormuş?" diyerek çatıyordum.
Gerçi, "Çok kazanandan, çok az kazanandan az vergi alacağız" diyerek büyük şirketlerin vergilerini affeden, köydeki bakkal amcanın vergi, SGK, Bağkur primi ödemediği için E-Haciz yoluyla hesaplarına el koyan Ekonomi Bakanı da bilmiyordu ki benim ve benim gibilerin cebini eriten zalim ekonomik krizi..
Ne yapalım, halime şükredip, ne demek istediğimi anlamayan kaynanamın bana "Bu delirdi mi ne?" dercesine bön bön bakışı eşliğinde yeniden bilgisayarın başına geçiyordum.
Evet, "Zenginin malı, züğürdün çenesini yorar" sözünü yerine getiren meslektaşlarımızdan Müge Dağıstanlı’nın bir köşe yazısında, yeni sezonda dizilerin sevilen oyuncularının bölüm başı kazançlarının açıklandığını ve Halit Ergenç’in 2 milyon TL ile en çok kazanan oyuncu olduğu listede, Kıvanç Tatlıtuğ ve Çağatay Ulusoy’un 1 milyon 750 bin TL alacağını, Serenay Sarıkaya ve Aras Bulut İynemli’nin ise 1 milyon 500 bin TL ile yüksek ücretleriyle dikkat çekeceğini, Afra Saraçoğlu ve Mert Ramazan Demir’in bölüm başına 1 milyon TL kazanacaklarını anlatıyordu.
Bu sevgili sanatçıların ve bunca parayı kendilerine sunan şirketlerin, o şirketlerin çektiği dizileri yayınlayan tv kanallarının ne kadar vergi verdiklerini de araştırıp, bulup, açıklamasını beklediğim o haberi düşünmeyi es geçip, nedense bir an yıllarca başında kaldıkları ülkelerini soyan liderlerinin kimler olduğu bir anda aklıma gelince 'hele ona da bir bakayım' derken bugün iç karışıklıklarla, dış savaşlarla yoksulluktan diz çökmüş ama dini inançlarının gücüyle hâlâ hallerine şükreden birçok ülke karşıma çıkıyordu.
Ve bu ülkelerde uzun yıllar iktidarda kalan 12 devlet başkanının son 10 senede devrildiği, yani 'Arap Baharı', 'Afrika Beyaz Şekeri' adlarıyla gündeme gelen ve bunların hemen hepsinin küçük Amerika molla rejimi altında ezilen İran halkına "Baskılara özgürlük" vaadi veren İsrail'in dizayn etmeye çalıştığı bölgede ve yakınındaki ülke liderleri olduğunu da görüyordum.
Kimlerdir, kaç yıl iktidarda kalmışlar diyecek olursanız, listenin bir hayli kabarık olduğunu aşağıdaki listeye baktığımızda daha iyi anlarsınız. Bu liderler ya kaçarken, ya iktidardan düşerken, sarayları basılırken çaldıklarını hesaplayacak kadar da bilinmiyordu.
Adlarını bilmediğim, 'memleket haber bekler' diyerek haber yazmaktan izleyemediğim dizilerde oynayan oyuncuları isimlerini kendi çocuklarından, torunlarından, akrabalarından daha iyi bilip tanıyan, onlara heveslenen toplumun biz fertlerine Gabon-Bongo (1967-2009), Libya-Kaddafi (1969-2011), Angola-Santos (1979-2017), Zimbabwe-Mugabe (1980-2017), Yemen-Salih (1978-2012), Sudan-El Beşir (1989-2019), Mısır-Mübarek (1981-2011), Özbekistan-Kerimov (1991-2016), Tunus-Bin Ali (1987-2011), Gambia-Jammeh (1984-2017), Etiyopya-Zenawi (1991-2012), Cezayir-Bouteflika (1999-2019) tanıyıp, tanımadıklarını sormak bile abes değil mi?
Bilmem ama nereden estiyse, yeni ayın ilk haftasının sonra erdiğine işaret veren bir cumartesi bitip, çat, pat aldığım reklamlarla ulusal tv Tempo tv'de canlı olarak sunduğum tv programımın yayın günü olan pazarın başlamak üzere olduğu bir esnada bir anda kalıp, başına geçtiğim ama soğutma pervanesinin bir helikopter gibi ses çıkardığı bilgisayarın başına geçip, bir cumartesi yazısından daha iyi gelen bu yazıyı yazdıran hislerime kendimi bırakıp, beynimde akan düşünceleri yazıya çeviren parmaklarımın izlemekten yorulan gözlerim eşliğinde bu konuyu biraz da uydu üzerinden yayınlanan ulusal TV'de canlı olarak sunduğumuz "Gazetecilerle Gündem"e bırakayım diyerek bitiriyordum.
Tam diyor yazıma son noktayı koyuyordum ki Facebook arkadaşlarımdan bir kadının, Bahar Tezcan'ın isimli bir arkadaşın beni de etiketleyerek, "Ülkede Narin'in katledildiği Tavşantepe köyü gibiyiz... Hatta, daha ilerisi, Taliban'ın yönettiği Afganistan gibi. Ne farkımız var onlardan? Sadece çarşaf giyip peçe takmadık. O da şimdilik. Artık biz de o kadınlar gibi özgür değiliz. Çünkü sokaklarda can güvenliğimiz yok... Farkında mısınız, katliam korkusu zamanla kadınları kendiliğinden eve kapatacak, böyle devam ederse." diyen tanımadığım ama sayfasına baktığımda Antalyalı olduğunu gördüğüm sanal takipçimin mesajını yazıma eklediğini de görüyordum.
Yani, "Falan filan" derken, bir yazı daha sonlanıyordu. Onca hayat üzerinden milyonları götürenlerin olduğu şu biz züğürtlerin çenesini, parmaklarını, gözlerini bir hayli yoran dünyada...