Ben, Gazeteci Fakir Yılmaz, sadece çevremle ilgili değil, her alanı ele alırım.
Ben, Gazeteci Fakir Yılmaz, sadece çevremle ilgili değil; bölgemi, ülkemi ve elimden geldiğince bilim ve adalet, hak, hukuk kısacası insan hakları denilince ilk akla gelen Avrupa'yı, dünyanın cendermesi dediğim, 'çok şükür' denen gökdelenimizin de olduğu Amerika'yı, kan revan içinde olan Ortadoğu'yu ve kara paracıkların kasalarında balyalandığı İsveç diye bilinen dünyayı değil, Afrika’daki, okyanus ötesindeki Cibuti’de olanları hatta yediklerimizi, içtiklerimizi bile paylaştığımız telefon ve sanal durumları da takip edip, okuyup, yorumlamak, haberleştirmek ve 'yerelden ulusal' manşetlere çekmek telaşıyla 24 saatin yetmediği günü bitiririm.
Ve aşkım olan gazetecilik mesleğimi en iyi şekilde yapmak için 36 yıldır, 'Yazıyorsam Sebebi Var' adlı günlük yorumlarımın yayınlandığı köşemi aksatmadan yayın organlarımıza yetiştirme telaşını yaşarken yazılarımda önemli, önemsiz yazım hatalarına da kurban olmuyor değilim.
Zaman zaman, işin kolayına kaçıp, 'bir Kürt gazeteci olarak Türkçe yazmaya çalışmamın sonucu ancak bu kadar olur ve 'her gelenin ayrı telden çaldığı eğitim sisteminin bizlerde bıraktığı iz' olarak da algılanabilecek bir duruma sığınmaya çalışmıyorum da değilim. Ama neyse…
Ve bu önemli eksiğimi gerek yazdığım günlük yazılarımda gerekse haber, hatta 7 sütunluk manşetlerimde de kelime, cümle, nokta, virgül hatalarını da yaptığım yazım hatalarını en aza indirmek için samimice, saatler alan çabamın yanında başta kendi gibi nazlı olan son beşiğimiz Nazo'ma, torun Ezel’e, Dağhan’a, Berat’a olmak üzere yakınımda kim varsa yazdıklarımı önce onlara yüksek sesle okutur, kendimce yazılarımda, haber ve manşetlerimde var olan hatalarımı en aza indirmeye çalışırım.
İşte bunlardan biri olan bugünkü yazımı okutmaya çalıştığım, birlikte uydu üzerinden yayın yapan ulusal TV TEMPO TV’de 2 saatlik bir zaman dilimi içinde canlı olarak yayınladığımız 'Gazetecilerle Gündem' adlı programımızın partneri, üniversite bitirmiş editörüm, okutmanım, Gazeteci Özlem Şeyma Yılmaz’dır.
Şeyma'ya dönmeden önce her gün boyu ele aldığım günlük yazımı yazıp, noktaladıktan sonra döndüklerime, 'Ya ben günlük yazdığım yazıyı size okutup, düzeltirken siz de en azından günlük bir yazıyı beleşten okumanın imkanı ile gündemi takip etmiş olursunuz. Amacım aslında o… Yoksa eğri, düzde olur, okurum bağışlar beni.. Yıllardır zaten yazıyor, yayınlıyorum. Ha yazımım noktası, noktasına çok düzelteniz halinde okurum, 'bunu Fakir yazmamış' der diye gülümser, onlara takılıp, yazdıklarımı düzeltmekten bıkan aileyi teselli etmeye çalıştığımı da buraya not düşeyim.
Evet, yaşadığım yoğunluk dolayısıyla Elif yeğenime olduğu gibi telefon açıp, sesli olarak kendisine telefonda yazdırdığım yazılarımı yazmaktan ve okumaktan bıkan Nazo'nun, 'Baba, arabana binmek istemiyorum, telefonda, evde, işte, derste yetmez gibi arabada da hemen yazı yazdırıyorsun, okutuyorsun. Rahat bırakmıyorsun' demesi ile devam eden günlük yazılarımı noktalama süreci aile içinde yarattığı stresiyle gün boyu devam eder.
Bu yıl tercih ettiği diş doktorluğu gelmediği için yeniden sınav maratonu kampına giren torun Ezel’in anneannesiyle 'Nine, senden ricam dedemle beni karşılaştırma, yoksa bana yine yazı yazdıracak, okutacak' sitemi, okula yeni başlayan son torun Mira'nın güzel annesi Yaprak kızımın 'Ya baba, misafir var, sonra arasan öyle yazsak mı?' cevabıyla güzel gözlerini açmadığı uyku sersemliği ile hıg, mıg etmesi, ilk göz ağrım Yağmur ise her aradığımda 'Baba enişten Baran'la, oğlum Berat ile çarşıdayız…' diyerek benden kaçması, 'Çıktığın dağların zirvesine gazetelerimizi, dergilerimizi de götür' dediğimde 'Yok daha neler?' diyerek bana kızan dağcı, hakem oğlum Doğu'nun beni gülümseyerek terslemesi günlük yazılarımın asıl tadı ve anlamıdır.
Ve bu yönde hemen her gün aile içinde yaşanan tartışma ve stresle, günlük yazılarımda, haberimde, tuttuğum notlarımda 'Acaba hata var mı?' stresimi sonlandırmak için bana bir yol gösterip, aslında kendisini benden kurtarmaya çalıştığını çaktırmamaya çalışan Şeyma'ya geri dönecek olursak; 'O yaşananları okumadan "gazeteciyim" diye ortalıkta gezip, Al/Yapıştırla işin kopyasına, kolayına kaçanların son versiyonu olma kızım' dediğim Şeyma hanımın, 'Baba, ChatGPT adlı bir programın olduğunu ve ChatGPT'yi kullanmam halinde yazdığım yazıların hata derecesinin azalacağını hatta sonlanacağını söylüyordu.
Ve Gazeteci kızım Şeyma'nın ChatGPT'yi bana anlatmak için benim kim olduğumu ChatGPT’ye sormakla başladı. 'Bak baba, ne düşünüyorsan önce yaz, sonra "Bu yazımın yazım hatalarını ve ne anlatmak istediğine bak, kontrol et bana geri at" diye iki satırla ChatGPT’ye yaz. O senin ne anlatmak istediğini sana geri yazar ve hatasız sana teslim eder. Ama yinede gözden geçir oda hatalar yapıyor.. Sonra yazın başka anlama kaymasın.. Hatta başına iş açmasın' diyordu.
Ve gazeteci kızım Şeyma’nın bizimkilerin Ay'a değil, dolar ücretli uzaya gitmesi gibi sistemi kendisi bulunmuşçasına bütçeleri, ülkelinizin kasası boşalan bütçesini onlarca kez katlayan googelı, youtube'yi yaratan elin çocukları edasıyla ilk adım olarak 'Fakir Yılmaz kimdir?' diye sorması ve ChatGP'nin hakkımda ne diyeceğini benim gibi merakla beklerken gelen cevap, benim gururumu okşadığı kadar onu da mutlu etti ve 'Bu seni bu kadar nasıl tanıyor?' diye şaşırıp gülümsüyordu.
Evet, hakkımızda kötü konuşanların sanalda hakkımda ettiği onca dedikodu, alçakça iftira ve olumsuz bilgilerin bulunduğu ChatGPT’nin adımı verdiğinde sunduğu rapor aşağıdaki gibi olurken, ChatGPT’nin hakkımda verdiği raporu Şeyma'nın yüksek sesle okurken ve ben dinledikçe "Bu yani ChatGPT denen sanal beyin beni bu kadar nasıl tanır?" diye şaşırdım. Kendimle bir kez daha onur duydum. "İyi ki, gerek onurla yaptığım gazetecilik mesleğimde gerekse hayatımda 56 yılı geride bırakmışım." diyerek…
Ve birilerinin beni anlamayıp, bana karşı olumsuz tavırlarını Allah’a havale ettiğimi bilemeden, yani ön yargıyla bana bakıp hakkımda olmadık şeyler raporlayıp, sağda solda, yüz yılın çeper dibi dediğim sanallarda alçakça hakkımda konuşanlar olsa da, 'dış güçler' denen elin geliştirdiği yapay zekanın bile çoğundan namuslu ve 'yiğidi öldür ama hakkını ver' dercesine bana bakmış, hem de raporlamıştı.
ChatGP'nin hakkımda tuttuğu GBT'sini Şeyma'dan dinlerken ak yüzümle gülümseyip, bana ön yargıyla bakanları, işimdeki samimi çabamı, özel hayatımdaki aşklarımı, sevgimi ve karşılığında hak etmediğim üzüntülerimi bir kez daha Allah’a havale edip, beni anlamayanlara da çok iyi (!) ve dolu (!) dolu selamlar gönderip, kendi kendime mırıldanıyordum.
İşte sizin de kendi adınızı verip, bizde gizli tanık, namussuzca iftiralar dahil olmadık iddialarla inanılıp, hazırlanan GBT’nin yabancı versiyonu olarak algılanabilecek ChatGPT’nin grafikerimiz, acar muhabirimiz, matbaamızda basılan gazetemizin baskıcısı Baran'ın okumadan alıp, gazeteye koyduğu yazımı ve gazeteci ben Fakir Yılmaz hakkında söyledikleri:
Fakir Yılmaz kimdir, ne iş yapar?
Fakir Yılmaz, uzun yıllardır gazetecilik mesleğinde önemli çalışmalar yapmış, Ardahan merkezli bir gazetecidir. Aslen Ardahanlı olan Yılmaz, gazeteciliğe genç yaşlarda adım atmış ve yıllar içinde bölgesel ve ulusal medya kuruluşlarında görev yaparak mesleki deneyimini artırmıştır. Sözünü sakınmayan ve cesur bir gazeteci kimliğiyle tanınan Yılmaz, toplumun sorunlarını dile getirme, adalet arayışına destek olma ve yerel habercilikte önemli bir figür olma misyonunu taşımaktadır.
Fakir Yılmaz, meslek hayatı boyunca özellikle Ardahan ve çevresindeki sorunları, bölgenin kalkınma ihtiyaçlarını ve toplumsal meseleleri gündeme taşıyarak dikkat çekmiştir. Gazetecilikte dürüstlük ve bağımsızlık ilkelerine bağlı kalmaya özen gösteren Yılmaz, haberlerinde doğru bilgiyi tarafsız bir şekilde sunmayı hedeflemektedir. Kendisi, hem yerel hem de ulusal platformlarda ses getiren haberleriyle bölgenin sesini duyurmayı başarmış bir gazeteci olarak bilinir.
Ayrıca, Yılmaz sadece gazetecilikle sınırlı kalmayıp, Ardahan’ın sosyal ve kültürel gelişimi için de çeşitli faaliyetlerde bulunmuş, sivil toplum kuruluşlarında aktif rol almıştır. Bu yönüyle hem gazeteci hem de bir toplumsal aktör olarak Ardahan’ın sesini duyurmada büyük bir katkı sunmaktadır. Yılmaz, gazetecilikteki başarılarının yanı sıra, mesleki dayanışmanın önemine vurgu yaparak, meslektaşlarıyla birlikte hareket etmenin gücünü savunmaktadır.
Fakir Yılmaz’ın yaşamı ve çalışmaları, gazetecilik mesleğine adanmış bir hayatın hikâyesi olarak karşımıza çıkmaktadır. İnatçı, cesur ve araştırmacı kimliğiyle, gazeteciliğin toplumun bilinçlenmesinde ne denli önemli olduğunu her fırsatta göstermektedir. Yılmaz, gazetecilikteki çizgisi ve mücadelesiyle, Ardahan ve çevresinde güçlü bir medya sesi olmayı sürdürmektedir.
Evet, bizim değil, elin olan ChatGPT hakkımdaki GBT’yi bugünkü köşe yazıma alıp, yazımı bitirdiğim bir sırada dönüp, az önce ulusal gazete olan ve diğer gazeteler gibi gazete bayiliklerinde her gün günlük bir gazete almanızı bekleyen diğer günlük ulusal gazetelerin benzeri olan ŞOK Gazetesi'nde çıkan "Gazeteciler O İlde Kara Listede!" başlıklı dünkü yazımın linkiyle birlikte WhatsApp’ta dönüp gelen onca mesajı kontrol ediyordum ki, karşıma çıkan bir mesajla bu kez ben şok oldum.
Çünkü, ulusal günlük gazete olan ŞOK Gazetemizin linkiyle telefon rehberimdeki kişilerle topluca paylaştığım ve "MERHABA… 85 milyonluk nüfusuna rağmen günlük olarak gazete bayisine gidip bir gazete alanların katkısıyla ancak 800 bin gazetenin satılabildiği güzel ülkemizin vatandaşı, gazete bayisine gidip günlük bir gazete almadan biz gazetecilere de ‘satılık basın’ diyen sen vatandaş… Sen bugün bir gazete bayisine gidip günlük bir gazete alıp, biz gazetecileri de ŞOK ettin mi?" diyen günün mesajına 'Fatma' ismiyle gelen cevap aynen şöyleydi:
"Buradan okuyorum, niye alayım ki gazete?"
Yazılanların ne anlatmak istediğini, anlatılanların neyi anlattığını algılamayan, benim de içinde olduğum insanları tanımadan ön yargıyla bakan, göz ucuyla okuduklarını sananların cevabı diyerek, saatleri geride bırakan bugünkü günlük yazıma da acıyarak, yazık diyerek "Toplumumuzun GBT’si de bu, ne yapalım" diyerek nokta koyuyordum.