Bu yılın bitmesine iki ay kaldığını işaret eden, yani şurada kala kala 20 gün kalınan Ekim ayının öncü ayı, birinci günü Barış Günü ilan edilen Eylül’ün dokuzunda, 19 gün sonra ayağı kopmuş, çürümeye bırakılmış, cansız halde bir çuvalda bulunduğunu öğreniyoruz.
Bu yılın bitmesine iki ay kaldığını işaret eden, yani şurada kala kala 20 gün kalınan Ekim ayının öncü ayı, birinci günü Barış Günü ilan edilen Eylül’ün dokuzunda, 19 gün sonra ayağı kopmuş, çürümeye bırakılmış, cansız halde bir çuvalda bulunduğunu öğreniyoruz. Bir anda ortadan kaybolup, ülkenin birinci gündemi haline gelen küçük Kürt kızının kara haberini…
Ve Narin adlı bu Türk ya da Kürt veya başka, ama hem de bir çocuk olan biri için adice, faşistçe, insanları tahrik edercesine hakaretler eden Feride Pala adlı TikTok kullanıcısı ile ilgili hiçbir soruşturmanın başlatılmadığını öğrendiğimiz ülkede sinirlenip, bir anda sınır ötesine gidiyorum.
Ve Mehsa Emini ya da bilinen diğer ismiyle Jina Emini, 22 yaşındaki İranlı Kürt bir kadın, yine aynı ayda yani 16 Eylül 2022 tarihinde, İran’ın Tahran şehrinde gözaltında bulunduğu sırada şüpheli bir şekilde öldürüldüğünü ve onca olayın çıkmasıyla İran’a sınır olan ülkemde ve tüm dünyanın gündeminde yer aldığını hatırlıyorum.
Bunları düşünürken, “dün” katil, bugün “kardeşim” olan ve onlarca araçlı konvoy ile yolcu edildiği sırada Cumhurbaşkanımın son seçimlerden sonra hiç kullanmadığı el hareketiyle, 2013 Mısır askerî darbesini protesto etmek amacıyla o kanlı meydanda darbecilerin kılıçlarıyla olmazsa da gerçek kurşunlarla ile öldürülen onlarca insanın dün “katil” denen, bugün “kardeşim” olan Sisi’nin başını çektiği darbecilere karşı direnişi, bana 15 Temmuz’da ki benim de içinde olduğum halkın caddelere çıkarılmaya çalışılan tanklara karşı demokrasi duruşunu da aklıma getirdi.
Hem de mezuniyet törenlerinde geleneksel olduğu söylenen ama iktidardan rahatsız olan, kendilerine başkasının bu ülkenin sahibi olmayacağını ve yönetemeyeceklerini ima eden faşist kafalı ulusalcılar başta olmak üzere birilerince “Genç Teğmenler Rahatsız” manşetleri ile her zamanki gibi beyinciklerinin altında ki darbe özlemiyle “Manşet sana diyorum, Ordu sen duy” deyip, alçakça sözde savundukları demokrasiyi, halkın seçtiklerini kendi iki yüzlü muhalefetsizlikleri yüzünden ikna edemediklerini sandıkta değil başka yollarda devirmeye alışkanlıklarını ortaya koyduklarını da Kürt’tür anlamaz deseler de benim gibi halkın seçtiği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da günler sonra geçte ortaya koyduğu tepkisiyle anlıyorum.
Ama ben yine de diyorum ki;
Birilerinin oynamak istediği karanlık oyunlarını bozmanın yolu, yine sakinlikle, adalet ve hukuk içinde kalmakla olur. Ve adı üstünde “genç” denen Narin’in abileri sayılacak olan ama çocuk yaştaki teğmenlerin mezuniyet heyecanını kırmamak ve onların gölgesinde siyaset yapmayı umut edenlerin elinden onları ve adına, 'Kürt Sorunu' denen sorun gibi diğer bir çok önemli konuyu alıp, kazanmak gerek.
Diyanet İşleri Başkanının eline aldığı kılıçla çıktığı caminin hutbesine çıkması ve benim İstanbul Tuzla’da, Marinada elinde kılıçlı hatıra resmime benzetip, yaşananları büyütmeden geçmek ve Kürt veya Türk olan bir insanın, bugün açılan okulunda, arkadaşları ile sırasında olması gerekirken mezara gönderilen Narin çocuğun üzerinden ince hesaplar yapanların oyununu bozmak gerek derim.
Derim ki; oynadığı oyunun hedefi sadece Gazze değil, bölge denen İsrail’in, Hamas liderini kalbinde vurduğu İran’da yaşanan ve birçok olaya neden olan Kürt Jina Emini’nin öldürülmesi, ondan önce Rabia meydanlı Mısır’ı ve eline kılıç alarak Cuma hutbesini okuyan Erbaş’a tepkilerin demokrasimize getireceği kar ve zararı hesaplamak ve en önemlisi bu bilindik oyunlarla oynanan karanlık oyunlara olumlu yönde ışık tutacak olan bakışla olaylara bakmak, bu güzelim ülkenin, siyasetin, kardeşliğin ve o çok istenen güzel bir yönetim anlayışının asıl ilacıdır.
Bu ilaç da Sisi’yi yolcu ederken bir kez daha ortaya koyduğu ve adına da “Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet” denen işareti veren elin demir yumruk değil, kadife yumuşaklığında bir yürek olduğunu ortaya koymakla acı değil, bu ülkede yaşayan, halkın oyları ile bu ülkenin idaresinde olanlara ve halkı ikna edip, oy alamayınca, iki yüzlü gözleriyle rüyada gördükleri iktidara bir türlü gelmeyince başkalarının gölgesine, kılıcına sığınanların da içinde olduğu herkese iyi gelir.
Çünkü uygulanan kanun, kadife el ve yürekle nizam, adalet ile gerçek anlamda hak, hukukun ve onlara gibi ışıl ışıl işlenen anayasa ile yöneltmek isteyen bu güzelim ülke zaten gergin; iyiden iyiye germemek ve oynandığı söylenen oyunları el birliği ile bozmak gerek derken, bu ülkenin insanı olan Narin’in kara haberini uydu üzerinden yayın yapan ulusal TV Tempo TV’de yayınladığımız “Gazetecilerle Gündem” adlı canlı yayın esnasında aldıktan ve sıcağı sıcağına bu konuda yaptığım açılış konuşmamdan hemen sonra başına döndüğüm bilgisayarımı kucağıma alır almaz Kuzey Doğu Anadolu Gazetemizin baş yazısı olan bu köşede gece ele aldığım notu da ekleyerek bugünkü yazımı bitirmek isterim.
İşte gece yarısı ele aldığım ve gerek “Dilan’ı bıraktık… Ama MANASIZ! Narin’i bulduk… Ama CANSIZ!..” diyen yedi sütun manşetli, “Mahalli Basın Lideri” dediğimiz Kuzey Doğu Anadolu Gazetemizin birinci sayfasında gerekse haber sitemizde yayına koyduğum manşetin hemen altında ki “Yazıyorsam Sebebi Var” adlı köşemdeki o kısa notum… Burada da “acaba anlaşılır mı” diye bir kez daha yayınlayarak yukarıda anladıklarım gibi “Acaba Narin için yas ilan edilir mi?” diye sorup, merak ettiğim o kısa notlu yazım.
Dilan’a pas… Narin’e yas…
Yaşı bir hayli uzamış Arap kralına yas tutmakla başlayıp, İsrail’in İran’ın kalbinde vurup öldürdüğü Hamas lideriyle devam eden yasların tartışılmaya devam ettiği ülkede paravan şirketlerden gerçekte olmayan mal alışı yapmak ve daha sonra bunları sahte belgelerle başka şirketlere satmakla suçlanan Dilan Polat ve tayfasını sevindiren pasın nasıl bir sonuçla sonuçlanacağını beklerken Diyarbakır (Amed)’den gelen kara haber ile ülke olarak adeta gol yiyorduk.
Çünkü, 8 yaşındaki Narin için resmi olmasa da samimice hep birlikte yas tutuyorduk