Hoş geldin ey şehr-i Ramazan. Helal lokmalarla açılan iftarların kapısının helal lokmaların tamamladığı sahur başlangıcı arasında temiz helal bereketli sofralardan beslenip tertemiz imanın huzurunun doldurduğu gönül sahibi cümle Müslümanların oruçlarının makbul olmasını dilerim.
Alemlerin yegane Rabbi olan yüce Allah, ibadetlerimizi katında makbul ve kabul eylesin.
İsrafın insaf ehli Müslümanlardan uzak olduğu ve olacağı kuşkusuzdur. İsraf Müslümanlara ait bir özellik de asla değildir. İnfak ise İslam olduğu iddiasındaki Müslümanların ortak özelliğidir. İnfak kısaca, “Allah'ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması” İnfak , Allahın halifelerinin de (yönetici) olmazsa olmaz bir özeliği olarak övüldüğü Kuran ayetiyle sabittir.
Hz. İmam Ali (A.S)’ın oruç açmaya yakın zamanda kapısını çalan ihtiyaç sahiplerine yemeklerini vermesi ve ailesiyle birlikte oruçlarını sadece su ile açmasına dair bakara suresi 177. ayet tüm Müslümanların bildiği bir ölçüdür. “ Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz erdemlilik değildir. Asıl erdemli kişi Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve özgürlüğünü kaybetmiş olanlara harcayan; namazı kılıp zekâtı verendir. Böyleleri anlaşma yaptıklarında sözlerini tutarlar; darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabrederler. İşte doğru olanlar bunlardır ve işte takvâ sahipleri bunlardır.” Allah Peygamber efendimizin ve pak ehli beytinin yolundan giden kullar olarak can verenlerden etsin.
Ölüm her bir insan için mutlak bir gerçek olarak önümüzde ve adeta aldığımız her nefesle ölüme koşmaktayız. Nasıl ki her insan kendi hayatını kendi seçimlerini yapmak ve yaşamakta tek başına karar verir, son nefesinden sonra kendi hesabını da kendisi verir. Allah hesabını kolay verenlerden olmayı nasip etsin. Hiç kimse bir başkasının günahını vebalini de yüklenmez ( teferruata girmeyeyim). Bir kulun infak etmemesinin de bir başka kulun israf etmesinin de vebali cürmü işleyeni bağlar.
Dünya hayatında insanlar arasında birbirini etkileyen asıl mesele hak meselesidir. Zira Yaratıcı her yarattığı insanı canlıyı rızkı ile birlikte yaratır. Öncelikli olarak insanlar arasındaki hak Allah tarafından yarattığı her kuluna verdiği rızk konusu üzerinedir. Dünya rızkı; beslenme, barınma temelinde olmakla birlikte değişen ve gelişen dünya hayatı çerçevesinde zamanın şartlarına göre ortaya çıkan tüm nimetleri kapsar. Bu günün dünyasında, seyahat, sağlık, iletişim, eğitim hatta güvenlik hukuk da dahası vergi de, seçme özgürlü seçilme özgürlüğü de insanlar için hak olarak kabul edilir.
Tüm bu haklar karşılıklı olarak her bir insanın herhangi bir insana göre eşitliğini sağlamakta her insan için temel hak ve görevdir. Örneğin herkes vergi vermelidir istisnasız ve oran sabit olmakla beraber servetine göre sadece miktar değişiklik gösterir ve bunu takip tahsil tasarruf ve kontrol de her bir bireyin hakkıdır. İnsanın kendi hakkına sahip çıkmasının önüne koyulan her bir engel ise zulümdür. Zulmü yapan kadar hakkına sahip çıkmayan da kendi nefsine zalimlik etmiş olur. Hukuk dairesi içerisinde hakkını aramak her hak sahibinin üzerine düşen bir görevdir.
Biraz daha spesifik bir örnek vermek gerekirse, bireysel olarak birinin yaptığı israfın hesabını da bir başkası üstlenmez. İsrafı yapan bir başkasının hakkı olanı hakkı israf ediyorsa hak sahibinin bu durumda yine hakkını araması kişisel bir görevdir. Elbette tüm bu yüzeysel ifadeler genel geçer bilgiler. Asıl önemli olan insanın hak arama görevini yerine getirmekten uzaklaşması ve bu uzaklaşmanın sebepleri.
Şöyle ki, adalet devletin dinidir ve adil olarak hukuk bina olur, karşılıklı eşit hak ortaya çıkmıyorsa orda adalet yoktur algısı insanı hak aramaktan uzaklaştırır. Buna bir de adalet arama sürecinin maddi karşılığının her insan için ulaşılamaz hale gelmesi de hak aramanın önünde bir engel olabilir. Elbette benim asıl bahsetme istediğim sosyolojik tarafı.
İnsanlar çalışıp, emek harcayıp döktükleri alın terinden vergilerini öder ve bu vergileri tasarruf edicilerinden biri istakoz sofrasının faturasındaki alın terini görmezden gelerek sofrada emeği olanlara karşı bir üstünlük tavrı ortaya koyarsa…
Avakadosuz sofraya oturamayanların çilesini, zeytin ekmekle doymaya çalışanlara atfederse…
Çocuğunu beslediğini sanarak en ucuz süt olarak “Sıfır yağlı süt” arayana tüketim kölesi…
Yağmurda, soğukta, ayazda tarlasını ekmeye çalışanın çok kazandığı imalarına muhatap olması…
İnsanların sağlık neferlerinin, çok kazanıyorlar diye fişlenmesi…
Emeklerinin nasıl nerde ne kadar tasarruf edildiğinin emekçilere izahtan uzak olunması…
gibi hayatın olağan akışına ters hal hareket ve sözler hak sahiplerinin hak sahibi olmadığı izlenimine kapılmasına sebep olabileceği gözden kaçırılmamalı.
Hakkı hak bilip hakka tabii olan, batılı batıl bilip batıldan yüz çeviren Müslümanların yaşadığı toplumlarda olmayacak olan bu tip süreçler aldığı nefesin iklim değişikliği sebebi olanların hali olduğu ise inceleme sonuçlarıyla aydınlanabilir.