Öncelikle ifade ediyorum, bu yazdıklarım bir tez değildir, anonim bilgilerden esinle persfektif ortaya koymayı hedeflemektedir. Mevzuu, başka.

İhtiyaçlar, hatta temel ihtiyaçlar üretim çeşitliliği, kolaylık veya zorluklara bağlı olarak değişir.  Kendisine; yatlar katlar uçakları olmazsa olmaz bilip, kendinden başkasına kendine layık gördüklerini haram kabul eden tipleri bi kenara atarak devam edelim. Çünkü bu tiplere inanırsak bu tipler, Yaratıcı tarafından herkesin bakmakla, beslemekle, yükümlü olduğu ve dinin tek şartı, adeta gökten zenbille indirilmiş oldukları bir hal ile diğer insanlara bir kambur olarak yaşarlar.
Hayatı, herkese zehir etmeyi kendilerine hak gören bu tipler, ya zehrin ta kendisi, ya zehre katılan bir ürün veya zehri rahmet diye gösteren yahutta zehre mecburiyet halini oluşturanlar olarak kendilerini çok net gösterirler. Apaçık bu hallerini gizleyen tek halleri ise içinde bulundukları toplumdaki en çok rağbet edilen dinin söz ve biçimlerine bürünmektir. Bu tipler, dindar numarası yapan dincilerdir. Çünkü bu tiplere din fark etmez. Varsa yoksa kendi şahsi dünya ihtiyaçlarını herkesin sırtından sağlamanın sosyolojik yollarını bilip buluk kullanmaktır. İşte tüm bu sürecin ortaya koyulması algı ile ve hazmettire hazmettire yapılır.
Dinci örgüt tezahürlerini ilk defa kendi ülkemizin topraklarında yaşanmış tanrılar meclisinden bir örnekle açıklamak isterim. Binlerce yıl önce bir gecede cahil kalınan eski mezar taşlarını okuyamayan süreci yaşayan insanları anlatmaya Çorum bölgesindeki yazılı kayalardan başlayayım. Hitit ülkesinde, bu gün için "tanrılar kurulu" denilebilecek Panteon'larındaki 'tanrı' larının nasıl oluştuğu çivi yazılı tabletlere yazmışlar. Adeta dinciliğin kitabını yazmışlar desek yanlış olmaz. Çünkü Hititler kendilerine 1000 tanrılı il ifadesi kullanarak övünmekteydi.


Hitit ülkesi, Hattuşa, Bogazköy kelimeleri Anadolu topraklarında çok büyük önem taşımakla beraber, dünya siyaset ve din termonolojisi kullanılarak günümüzde pek çok algı, hazm sürecinde, dinci örgütlere kaynak olup olmadığını siz değerli okurlar karar verir. Kumarbi adlı meşhur hitit anlatısıyla başlayayım, sonunu da Ullikummi Şarkısıyla bitireyim.


Kumarbi, kendinden önceki tanrıların birbirine darbe yapması sonucunda darbeci tanrının hizmetine dahil olmuş. Günlük konuşmalardaki kelimelerle anlatacak olursam: Göklerdeki, tanrı Alalu'ya 9 yıl hizmet eden Anu, darbe yapıp Alalu'nun yerine geçtiğinde Kumarbi, Anuya hizmet etmeye başlar. Aradan geçen bir dokuz yıl sonra ise Kumarbi, Anu'ya karşı kalkışmada bulunur. Anu tam kaçarken, Kumarbi Anu'nun cinsel organını ağzıyla koparır. Anu'nun üreme sıvısı üzerine bulaşan Kumarbi, Anu'nun yerine geçeceğine sevinirken, Anu Kumarbi'ye; adeta benden çocukların olacak anlamında alaycı ve kötüleyici ifadelerde bulunur.
Bu olaydaki cinsel organ sıvı çıkmasını 'kapalı dinci örgütler' deki 'badeleme' ritüelinin esin kaynağı olduğunu ifade etmeye yönelmek basit kaçabilir.
 Darbelerde, darbeciyi alkışlayanlar, darbelerle devam eder veya darbeci mutlaka kendinden öncekinin devam ettiricilerini kendi içinde taşır gibi örneklendirmede kullanılabilir.
İktidarı ele geçiren kumarbi akla mantığa sığmaz ilişkilerine devam eder mantıkla veya hiç bir bilimsel hiç bir kaynağı olmayan icraatı, 'delinin biri bir kuyuya taş atmış 40 akıllı çıkaramamış' cinsinden. Kumarbi, soguk su kaynağı olan bir dağ ile ilişkiye girmiş ve bu ilişkiden Ullikummi adında bir canavar peydah etmiş.
Ullikummi adlı canavar tasviri, çocukluğumdan bu yana nerdeyse her medya ortamında çizilen 'Enflasyon Canavarı' na benziyor olmasını mevzuu etmeye gerek yok. Aslında, Bu canavarın gizli, gizemli, akıl almaz, bilimsellikten uzak, yaratılışa ters adeta hayatın normal akışına aykırı olması dikkate değer. Kumarbi gibi bir tanrı veya iktidar sahibinin canavarın sebebinin kendisi olduğunu kabul ve beyan etmesinden neyi amaçladığı, nereye varmak istediği?!
Ullikummi adlı canavarı büyümesi için, dünyayı sırtında taşıyan Upelluri'nin sağ omzunun seçilmesi de ayrı bir konu. Nedir kardeşim, canavarları sırtlayıp büyütme sağ taraf omuzlarının nikahına mı yazılı demenin ötesinde bir mesele.
Ol deyince olduran yegane bir tek ilah olan Yüce Allah, gezip görmezmisiniz sizden öncekilerini... ya da, akletmezmisiniz... hitabının sorumlusunun yarattığı tüm insanlar olduğunu ve ayırt etmediğini düşünmek zorundayız.
 Antik yazılı kayıtlar ve Kuran ayetlerinin ifadeleriyle, insanlar içlerinden yaşayan birini bazen ölen birini rab yerine koymakla sorumluluktan kurtulacağını sanma beyinsizliğine düştüklerinde ilahi felaketler olmuştur.