Dedi ki:
Günaydınn babacığım 
Dedim ki:
Günaydın güzel kızım 
Dedi ki:
Daha önceki sohbetletimizden birinde, 
Sizce çağımızın en büyük sorunu nedir? Diye sormuştum. Siz de, 
"Aslında tek bir soruna indirgemek doğru değil. Çünkü bir çok kavram ancak birlikte anlam kazanır. Bunlar empati, adalet, vicdan, ethik değerler, özgürlük, demokrasi, hak, emek, gibi... Ayrıca şunu da bilmeni isterim ki, bunlar çağın ya da zamanın sorunu değil, İNSANLIĞIN SORUNUDUR." demiştiniz. Peki bugün VİCDAN ÜZERİNE konuşabilir miyiz? 
Dedim ki:
Vicdan öyle bişey ki...! 
İnsanlar kanunsuz da bir arada yaşayabilirler ama vicdansız asla!
Dedi ki:
Kanunlardan da mı üstündür bu vicdan? 
Dedim ki:
İzan için akıl, mizan için vicdan yeterlidir.
Kimileri kanunlarla ceza alır, vicdanlarda kahraman olarak; kimileri kanunlarla serbest bırakılır, vicdanlarda sonsuz mahkümiyetle....
Dedi ki:
Çok soyut ve kavram ağlarıyla örülü bir konu gibi... Peki nasıl tanımlayabiliriz? 
Dedim ki:
Sosyal ve soyut kavramların bir çok tanımı olabilir. En genel tanımıyla:
Vicdan, kişinin kendi niyeti veya davranışları hakkında kendi ahlaki değerlerini temel alarak yaptıklarını veya yapacaklarını ölçüp biçtiği bir kişilik özelliğidir. Vicdan, birçok dinde, birçok felsefi akımda, mistisizmde önem verilmiş bir kavramdır. 
Dedi ki:
Anladım. Peki kişiden kişiye değişmez mi bu vicdan dediğimiz şey? 
Dedim ki:
Vicdan, insanın içindeki Tanrı'nın sesidir. Bu ses herkeste aynı şekilde duyulur, fakat farklı şekilde anlamlandırılabilir. 
Dedi ki:
Yani öznel değil... 
Dedim ki:
Değil! Çünkü Vicdan, ahlakın ibresidir. Düşün, bir aracın ibresi bozuk ise hiçbir zaman doğrusunu göremezsin. Ve en mükemmel adalet vicdandır. İnsan kendi vicdanından bir şey gizleyemez. Kötü bir işin en gizli şahidi, vicdanımızı. Vicdanından korkan, kimseden korkmaz. 
Vicdanın ve samimiyetin, temel değerlerin olsun, değersiz insanlarla da arkadaşlık etme, hataya düştüğünü anladığında, onu düzeltmek için hiç tereddüt etme.
Dedi ki:
Bugün için bir öykümüz yok mu? 
Dedim ki:
Olmaz olur mu? 
Dedi ki:
Heyecanla bekliyorum! 
Dedim ki:
Yalnızca birkaç kez konuşmuştuk yaşlı teyzeyle. On iki yaşımda okul harçlığımı çıkartmak için evlere gazete dağıtırken yaşlı kadıncağız da benim müşterimdi. Şimdi adını anımsayamasam da bana verdiği dersi unutmam imkânsız! Umarım, ben de bir gün yaşlı kadının bana geçirdiği duyguları bir başkasına aynı güzellikte geçirebilirimArkadaşımla çok sıkıcı bir cumartesi günü geçiriyorduk. Sıkıntıdan bir muzırlık yapak istedik. Yaşlı bayanın arka bahçesinde bir köşeye gizlendik ve yerden taş alarak evin çatısına atmaya başladık. Taşlar çatının üzerinden yuvarlanarak, köşelerden aşağıya düşüyordu. Onları kuyruklu yıldızların süzülerek yeryüzüne düşmesine benzetip hayal kuruyor; eğleniyorduk. Yerden çok düzgün bir taş bulup tüm gücümle fırlatmıştım. Ama bu sefer çatıya isabet ettirememiş ve dış kapının penceresini kırmıştım. Cam sesini duyunca, saklanmayı bırakıp var gücümüzle koşarak kaçmıştık bahçeden. Öyle hızlı davranmıştık ki; yaşlı kadının bizi görmesi imkânsız gibiydi. Yine de gece boyunca rüyamda yaşlı kadının beni yakaladığını gördüm. Onun beni yakalayabileceği korkusuyla bir türlü uyuyamadım sonra da…
Ertesi gün gazetesini vermek için kapısını çaldığım zaman her zamanki gibi gülümseyerek hatırımı sordu. Bense yüzüne bakamamıştım. Suçluluk duyuyordum. Çektiğim vicdan azabının sonucunda, gazete dağıtarak kazandığım harçlıkları biriktirdim ve yaşlı kadının kırılan camının parasını ödemeye karar verdim. Aradan üç hafta geçmiş ve ben cam için yeterli parayı ancak biriktirebilmiştim.
“Camınızı istemeden kırdığım için çok özür dilerim. Umarım bu para zararınızı karşılayacaktır.” Yazdığım kâğıdı bir zarfın içine koydum. Akşam hava kararınca zarfı kimseye görünmeden yaşlı bayanın posta kutusuna attım. Vicdanım rahatlamış; ruhum huzur bulmuştu.
Artık yaşlı bayanın gözlerine eskisi gibi bakabilecektim. Çok mutlu olmuştum. Ertesi gün kapısını çalıp gazetesini uzattığımda yine içtenlikle gülümsedi. Bu defa karşılık verebilmiş; gözlerinin içine bakabilmiştim.  Tam arkamı dönüp gidiyordum ki bana seslendi:
“Dur bir dakika, neredeyse unutuyordum; al bak bu kurabiyeler senin için.” diyerek elindeki paketi uzattı. Evden uzaklaşırken keyifle kurabiyeleri yemeye başlamıştım bile. Birkaç kurabiye yedikten sonra pakette bir zarf olduğunu gördüm. Zarfı açtığım zaman camı kırdığım için posta kutusuna bıraktığım para ile kısa bir not buldum:
“Seninle gurur duyuyorum!”
Dedi ki:
Benimle gurur duyman için ne gerekiyorsa yapacağım. 
Dedim ki:
VİCDANININ SESİNİ DİNLE!