Dedi ki: Ben geldim...  Dedim ki:      Hoş geldin, beni hoş ettin..  Kimbilir heyben nasıl da dolu geldin...

Dedi ki:
Ben geldim... 
Dedim ki:     
Hoş geldin, beni hoş ettin.. 
Kimbilir heyben nasıl da dolu geldin... 
Dedi ki:
Heybemi doldurmaya geldim. Çünkü şuan heybemde bilgiden ziyade sorularım var. Dünyaya gözlerimizi açıyor, belli bir süre kalıp, gözlerimizi kapatıp gidiyoruz.
Peki neden gelip gidiyoruz?
Nedir bu hayatın anlamı? 
Dedim ki:
Umarım heybendeki yükün altında kalmam. Çünkü soruların her insanın altından kalkabileceği türden değil. Hadi vakit kaybetmeden ilk sorunla başlayalım. Bu sorunun genel bir tanım ya da açıklaması yok. Felsefe, din ya da çeşitli öğretiler farklı açıdan ele alırlar. Bu tamamen bakış açısı ve inançla ilgili bir durum. Asıl üzerinde durmamız gereken ikinci sorun. HAYATIN ANLAMI NEDİR! 
Yaşarken herkes kendi yanıtını bulmaya çalışır ve ancak ölümle gerçekten bu soru yanıtlanabilir; çoğu zaman daha fazla güç, servet, aşk, entelektüel tartışmalar ya da günü yaşamak ilk akla gelen yanıtlar olur. 
Hayat bir hikâyeye benzer; önemli olan hikâyenin uzun olması değil, iyi, etkileyici, erdemli olması, geride iz bırakmasıdır. 
Değeri “uzun” yaşanmasında değil, “iyi” yaşanmasında gizli... 
Dedi ki:
Genel anlamda hayatın anlamından ziyade kişinin hayatının anlamı diyebilir miyiz? 
Dedim ki:
İstersen bir kaç bakış açısı sunayım. 
Dedi ki:
Sevinirim. 
Dedim ki:
Tolstoy'a göre:
“Ne kadar aklımıza uygun yaşıyorsak,
hayatın anlamını o kadar az anlarız.”
Shakespeare'e göre:
“Düşüncelerin neyse hayatın da odur. Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir.” 
Wittgenstein'a göre:
“Korku, hayat hakkındaki yanlış bir kanaatimizden kaynaklanıyor.” 
Schopenhauer'a göre:
“Hayatın ne kadar kısa olduğunu anlamak için insan çok yaşamalıdır.” 
Heidegger'e göre:
“Yalnızlık, birlikte var olmanın bir biçimidir.”  
Sartre'a göre
“Hayat üç bölümdür; dünyayı değiştireceğini sandığın, değişmeyeceğini anladığın ve dünyanın seni değiştirdiğine emin olduğun.”  
Goethe'ye göre
“Dünya hayatı bir rüya gibidir senin için. 
Yolculuğu sen yaparsın, nereye gittiğini kader çizer.” 
Samuel Beckett'a göre:
“Hep denedin, hep yenildin, olsun, gene dene, gene yenil, daha iyi yenil.” 
Ernesto Che Guevara'ya göre:
“Hayatta gerçeklerle yaşa ve her zaman onları savun; takdir eden olmasa bile, vicdanına hesap vermekten kurtulursun.”
Freud'a göre:
“Yaşamın amacı ölümdür. İnsanın sağlığını koruyan iki faktör vardır; işini sevmesi ve hayatı sevmesi.” 
Dedi ki:
Bu kadar çok şeyi nasıl aklınızda tutabiliyorsunuz. 
Dedim ki:
Okumak... Okudukça ilk okumalarını farkında olmadan pekiştirirsin. 
Dedi ki:
İçinde birbirine aykırı, birbiriyle çelişen ya da biri olmadan diğeri olmayan bu evren içerisinde hayatın anlamını kavramak kolay olmasa gerek? 
Dedim ki:
Mutluluk ve acının bir karışımı olan hayattan keyif almak, bir sanattır ve hayallerle süslenen bu sanat bir insanın yapabileceği en önemli, en zor ve en ustalık gerektiren sanat türüdür. Bu sanatta kullanılabilecek tek araç insanın kendisi ve potansiyel güçleridir. Bu nedenle, insana nasıl olması gerektiğini öğreten hayat; YAŞLA DEĞİL, YAŞAMAKLA ANLAŞILIR!
Dedi ki:
Peki yaşamak tecrübe midir? 
Dedim ki:     
Mother Teresa'nın sözlerindeki gibi: 
“Yaşamak servettir, korumayı bil...
Yaşamak bilmecedir, çözmeyi bil...
Yaşamak güzelliktir, kıymetini bil...
Yaşamak mutluluktur, tatmayı bil... Yaşamak aşktır, keyfini çıkarmayı bil...
Yaşamak rüyadır, gerçekleştirmeyi bil... Yaşamak oyundur, oynamayı bil...
Yaşamak verilmiş bir sözdür, tutmayı bil... Yaşamak hüzündür, aşmayı bil...
Yaşamak şarkıdır, söylemeyi bil...
Yaşamak mücadeledir, kabullenmeyi bil... Yaşamak trajedidir, göğüslemeyi bil... Yaşamak maceradır, göze almayı bil... Yaşamak şanstır, kullanmayı bil...
Yaşamak görevdir, tamamlamayı bil... Yaşamak yaşıyor olmaktır, uğruna savaşmayı bil...” 
Dedi ki:
Kısaca YAŞAMAK İÇİN BİLMEK LAZIM! 
Dedim ki:
Hadi o halde birer kahve içelim...