Kozan Endüstri Meslek Lisesi Edebiyat öğretmen
Yıl 1985, sıcak bir eylül sabahı. Senenin ilk günü, ilk dersi, öğrenciler heyecanlı, ben heyecanlı...
Kapıdan sınıfa ilk adımımı atar atmaz öğrenciler koro halinde:
Hocam dersimiz edebiyat değil'.
Ben hiç tepki vermeden masaya geçip, bu sene coğrafya derslerine de gireceğimi söylerken, bir taraftan da sının inceliyordum. İşte o anda Cengiz'le göz göze geldik. Bu yaz tam bir delikanlı olmuştu. O içten gülüşüyle söz isteyip ayağa kalkarken biraz daha uzadığını farkettim itina ile taranmış kumral saçlar, kara gözler, önceki yıldan daha anlamlıydı.
Aramızda öğretmen-öğrenci yakınlığından öte bir dostluk vardı. Çünkü o seviyeliydi. Nerede duracağını çok iyi bilirdi. Çalışırdı, çalışkandı; çünkü görev onun için kutsaldı, öğrenmenin de bir görev olduğunu bilir, en iyi şekilde yerine getirmeye çalışırdı.
Birgün, saat akşamın beşine doğru okuldaki odamın kapısı yavaşça vuruldu. Girmelerini söylediğimde yağız delikanlı Cengiz EROĞLU karşımdaydı.
Hocam bir görev bitti,diğeri başlıyor. Uzman Çavuş oldum. Tayinim Şımak'a çıkü, elinizi öpmeye geldim,' dediğinde son görüşmemiz olacağını nereden bilebilirdim ki...

'Kara haber tez ulaşır' derler, işte Cengiz'in de kara haberi Adana, Kozan, Feke'ye dalga dalga yayıldı. Kader O'nu Güneydoğumda, mağrur Cudi'nin eteklerinde Îdil-Sulak'ta bir Haziran şafağında vatanı beklerken yakaladı. Gözler ağladı, ciğerler dağlandı. Ama sözkonusu vartan olunca elden ne gelir?

Geçenlerde Kozan Şehitliği'ne gittim. Gözlerim kalpleri gibi temiz vatan evlatlarının mezar taşlarında Cengiz'in adını ararken soğuk kış rüzgarı ile değil, oradaki birkaç isimle dondum, kaldım. Doktor olmak isteyen Adil Arif Sel, büyük umutlan olan Murat Kılıçlar da Cengizler'e karışmıştı, îşte o anda tutamadığım gözyaşlarını arasında dudaklarımdan şu cümleler döküldü. "Şehit kanlan ile sulanarak yeşeren, dal budak salan Cumhuriyetimiz...Sen en verimli çağında ve en güzel meyvelerini vermektesin. Sana kem gözle bakanlar bilsinler ki; Cengizler, Adil Arifler, muratlar tükenmez. Biri gider, bini gelir...
Ey Ata'nın mirasını koruyan genç Cumhuriyetçiler. EROĞLU ERLER! Sizler ölmediniz. Yorulduğunuz için yerinizi daha dinç olanlara bıraktınız. Çünkü bizler biliyoruz ki;'Şehitler ölmez, vatan bölünmez!".
Bağrımdan toprağa bir yıldız kayar
Beynim buharlaşır kaynar sularda.
Ağarmayan şafakların yerine
Han evine yarasalar dalar da
Kaç mermiü kabus böler düşümü
Sevdamdan bir ışkın kırılır taze
Ömrü tasa çiçeklerin yerine
Ölürüm ben, ölürüm ben ölürüm.
Çağın kesitinde ruhsuz, manasız,
Çözülen beşerin öz kimliğidir.
Büyümeyen bebeklerin yerine
Avunur durumum büyür düşüncem.
Kim derdi tersine sarılır zaman
Canavarlar çıkar iki ayaklı
Yüreğim bir avuç kül olur o an,
Tütün tütmez ocakların yerine,
Ölürüm ben, ölürüm ben ölürüm.’