Bahar mevsimi geldiğinde Çukurova'mın her yeri yeşillenir. Altın sarısı çiçekler, beyazlar içinde papatyalar, nergisler, menekşeler... Yeşilin morun, kırmızının bütün tonları gözleri kamaştırır. Kertenkelelerin başını kaldırıp yeryüzüne bakması, yılanların çalılar arasında kıvrılarak dolaşması hayatın yeniden başladığını gösterir. Yazı yabın börtü böcek hep bir arada canlanıverir. Yakınlardaki tepelerde görüler çam ağaçları, murt çalıları ile birlikte ayrı bir güzellik yansır. Burası Çukurova'nın orta yerinde Adana-Kozan karayolunun geçtiği yerde bulunan İmam oğlu'dur.
Köy okullarının bahçesinde görüler iri küpler, yontulmuş taşlardan yapılan sütun kırıntıları, Yazı tepe köyünde insanların ilk yerleşim tarihi-ile ilgili yeraltı şehri, Tırmılhöyük yar uçkunlarında rastlanan insanoğlu nün bir garip hikayesi ile ilgili arkeolojik bulgular bu coğrafyada geçmişi çok eskilere dayanan köklü bir tarihin izlerini yansıtır. Zaten sulak ormanlık ve bitek arazinin bulunduğu her yerde insanın izlerine rastlamak mümkün.
İlk insanın Çukurova'ya gelen öncüleri, onları izleyenler Hititler, Kilikya halkları, Romalılar, Bizans, Ermeni, Selçuklu, Ramazan oğlu ve daha sonrada yöreye yüzyıllardır hakim olan Osmanlı ile 20. yüzyılda göçebelikten yerleşik hayata geçerek yöreye yerleşen Yörüklerin şenlendirdiği bir yerdir İmamoğlu. Arkeolojik kazılar veya belgelere dayanan tarih ve kültür araştırmaları yeterli olmadığı için bölge tarihi hakkında bilgilerimiz de sınırlıdır. Ama Çukurova'ya gelen her kavim İmam oğlunda da iz bırakmıştır. Çukurova'dan Torosdağlarına geçiş yerindeki Kozan kalesi ve şehri, Roma do neminin en büyük metropol kentlerinden Anavarza, Aladağ yolu üzerindeki Akören kilise harabeleri bir zamanlar bu bölgede insanların parlak medeniyetler kurduklarını gösterir. Türklerin kalıcı yerleşimleri ise 14. yüzyıl ortalarında gerçekleşir. 1340'lı yıllarda Ceyhan nehri kıyılarına kadar yanaşan Türkmenler, 1360'lı yıllarda Adana'yı ve 1375 yılında da Sis(Kozan)' şehrini ele geçirdiler. Yöreye yerleşerek dağlara, ovalara, tepelere, köylere obalara kendi isimlerini vererek bölgenin Türkleşmesini sağladılar. 1500'lü yılların ortalarında tutulan Osmanlı Arşiv Tapu defterlerine göre Avşar, Farsak, Kavurgalı, Savcı hacılı Yörüklerinin kışlak yurt yeri olduğu kadar tarım üretimi yaptıkları yer olmuştu bölge.
SARIÇAM NAHİYESİNE YERLEŞENLER
Osmanlı Devleti'nin zir esinde bir padişah olan Kanuni Sultan Süleyman zamanında Adana, Sis yöresinin Tapu-Tahrir defterleri tutulmuş bölgenin sosyal ekonomik yapısııhakkında ayrıntılı bilgiler verilmiştir. Özellik le 1572 yılına ait Adana Sancak defterinde -şimdiki İmamoğlu yöresini de içine alan- Sarıçam nahiyesi hakkında ayrıntılı bilgilere ulaşılmaktadır. Adana Sancağı 1572 yılında Adana merkez, Yüreğir, Sarıçam, DÜndarlı ve Bul-garlı, Hacılı, Karaisalı, Serendi, Ayaş, Kınık nahiyelerini içine alıyordu. Adana Sancağı genelinde toplam hane sayısı 13.906 idi.Sarıçam nahiyesinde bulunan hane sayısı ise 4551 sayısına ulaşmıştı. Sarıçam yöresinde Adana ile Sis/Kozan arasında kalabalık bir nüfus yaşıyordu. Tarım ve hayvancılık oldukça gelişmişti.
Sarıçam'in çevre alanı oldukça geniş idi. Çukurova'nın en verimli topraklarını içine alıyordu. Burada yaşayan yörük obalarının isimleri de kayıtlara geçmiş. Arşiv^defterinde yer alan yörük obalarının isimleri:
“Kulağuz. İvazhacılı, Zekeriya fakılı, Urunguş, Dedeli, Kaplanlı, Sarı-halil, Tafar, Çepni, Karakışlalı, Turcavenli, Dervişler, Sencerli, Sarıçalı, Dölekli, Çelürşeyhli, Musalı, Çevik, Karaköylü, Taşçakır, Toprakçakır, İlyaslı, Akviran(Akörenli), Kiçipaşalı(Taylar), İbrahimli, Hasan fakılı, Sarı mahmudlu, Eynebeyoğlu, Bulargalı, Çaparlı, Bostanlı, AKisalı, Akbaşlı, Hacılı, Mekinli, Mahmudhacılı, Eyicek, Yahyalı, Alaaddinli, Bektaşlı, Hoca alili, Ahmed Hacılı, Curaoğlu, Mesudlu, Böğri, Mercanlı, Arslanlı, Çepelli, Karabayırlı, Uzunlu(Oynaklılı), Otalı, Hasanlı, Çerçibekir, Sarıdanişment, Böğrülü, Kızkapanlı, Yıldırımlı, Toraşanoğlu, Dedeli, Gedikli, Konukalmaz, Zekeriyafakılı, Seydili, Numanlı, Baklatafar, Bulargalı, Berut, Bozkütük, Çaparlı, Kızılyarlı, Karatepelil'. . .
Sarıçam nahiyesi, Adana yakınlarında Kızılkaş'tan başlayıp, Misis'e ora dan da Sis/Kozan kalesi eteklerine kadar uzanıyordu. Bu coğrafyada 'ince yol1 olarak bilinen hemen herkesin gelip geçtiği (Tarık-ı amme) bir yol var di. Belgelerde Tahlevi mezrasının yanında Han viranı adı verilen bir yer var di. VE aynı yerde Ayıklıca veya Kırmıtlı yer ismi de yazılmış. Kırmıt kelimesi 'kiremit kırıntılarının bulunduğu' yerdir. Eski yerleşim birimleri köyleri anımsatır. Devlete bağlı tımarlı sipahiler, 'Cemaat' adı verilen Yörük toplulukları, tarımla uğraşan köylüler (reaya) bölgenin sosyal ve ekonomik yapısının temelini oluşturuyordu. Sarıçam yöresinden bir savaş çağrısı geldiğinde 6159 nefer hazır hale geliyordu. Ki bu sayı Adana sancağında en yük sek rakamdı. Dikkat çeken bir husus ise Çepelli adıyla bilinen bir oymağın varlığıydı. Aynı aşiretin yerleşim yerinden dolayı 'Çepelce1 su ismi kalmış olabilir.
DÜZEN BOZULMAYA GÖRSÜN!..
Osmanlı yönetiminin 16. yüzyıl sonlarında duraklamaya girmesi Anadolu genelinde ve Çukurova'da en ağır şekilde sosyal bunalımın yaşanmasına yol açtı. 1600'lü yılların yönetim ve halk ilişkilerinin tam bir karmaşa ve çatışmaya dönüşmesidir. Yöneticilerin rüşvet, baskı ve iltimasla halkı ezmeleri... Köylülerin can ve mal güvenliği kalmadığı için derebeylerin ve eşkiya hırsız gruplarının arkasına geçmesi... Çukurova genelinde tarım üre timinin çökmesi köylülerin topraklarını terk ederek Torosdağlarının en sarp yerlerine sığınması... Derelerde, vadilerde, dağ aralarında, hatta şehir merkezlerinde halkın itibar ettiği "ayan" ve "eşraf" arasından çıkan "Boy-beylerinin" adım adım yönetimde söz sahibi olmaları, Adana Valisini dinleme yerek posta koymaları' sistemdeki bozulmanın örnekleridir. Devletin vergi ve asker kaynakları kurumuş, halk en ağır şartlarda fakirlik, cahillik ve s sefaletin içine sürüklenmiştir.
İşte bu dönemde 1600'lü yılların içinde İçel yöresinden Silifke'yi yurt tutan BOZDOĞAN yörüklerinin öncülük ettiği, Tekeli, Karakayalı, Menemenci, Kürkçü, Sırkıntılı yörükleri Tarsus ve Adana yakınlarına yukarı Çukurova'ya istila ve işgal hareketlerine başladılar. Bozdoğan yörüklerinin beyi durumundaki Kerimoğullarının Anavarza kalesi'nin Kadirli ve Kozan tarafına bakan eteklerine yerleşmesi, yaz mevsiminde Andırın, Kadirli değları ve Bin-boğa taraflarına yaylaya çıkmaları, bölgenin hakimiyetini ele geçirip yerleş meleri, daha önceki kurulu sosyal yapının silinmesine sebebiyet verdi. Örneğin 1500'lü yılların Arşiv belgelerinde kayıtlaça geçen dirlik ve düzenliğin temeli olan aişeretler, obaların yerleştiği mezralar, köylerden eser kalmamıştı. Avşar aşiretinin Anavarza kalesi eteklerinden bahar mevsiminde yaylaya gitmesi ile birlikte hareketlenen göç olayları beraberinde aşiretlerin yaman kavgacılarının at sırtında Torosdağlarını aşarak Ortaanadolu köyle rinde baskına "KOVCUNA" gitmeleri ile ilgili olaylar îzfearihi belgelere yansıyordu.
1700'lü yılların başlarında Avşar aşiretinin yedeğinde Anavarza etekleri Sumbas suyu, Sis/Kozan kalesi eteklerine yerleştirilen Lek, Hacılar ve Kırın tılı aşiretleri yörenin yeni hakimleri oldular. Kırıntılı aşiretinin yerleşim yeri şimdiki Camızağılı, Arslanlı, Sokutaş,Ayvalı, Üçdut köylerini içine alıyordu. Aynı aşiret yaz mevsiminde Yahyalı'ya yaylaya gidiyordu.
Sırkıntı beyleri de BERBER aşiretine hükmediyordu. Sırkıntıoğlu beylerinin merkezi Turunçlu köyü ve civarı idi. Sırkıntılı'nın 1830'lu yıllarda başında Murtaza Bey vardı. Yaptırdığı KONAK ile ünlenmişti. Murtaza Bey'in yaptırdığı saraya benzer Konak yüzünden Padişaha şikayet edildiği ve bir ara Mısır'a 'sürgüne gönderildiği' rivayet edilir.
DEVLETİN İSKAN ORDUSU GELİYOR!
Çukurova'nın içinde bulunduğu karmaşa 1850'11 yıllarda Osmanlı yönetiminin gündemine geldi. Bir yandan İngiltere'nin, Kozanoğlu beylerinin 'burnunu kırmak' için bölgeye asker sevkederek düzeni sağlama teklifi Osmanlı yöneticileri tarafından iç işlere karışmak olarak algılandı. Diğer yandan Fransa'nın Çukurova'nın zengin tarım arazilerini kontrol için dikkatlerini bölgeye yönlendirmesi öncelikle Ermenileri destekleyip, Osmanlıya borç vererek, bölgede misyoner okulları açarak, arkasından da şirketlerini göndererek ayrıcalıklar elde etmek istemesi ile ilgili bilgiler ulaştı Osmanlı Hükümeti BABIALİ 'ye...
Osmanlı'nın yöredeki temsilcisi VALİLİĞİN durumu içler açışıydı. Valilerin Adana yakınlarındaki Sarıcanızdan öteye İmamoğlu ve Kozan taraflarına sözü geçmiyordu. Kozanoğulları SArıçam'ı kendi derebeylik yönetimlerinin sınırı olarak kabul etmişlerdi. 1850'li yıllarda Avusturya'dan Adana'ya gelen botanik bilgini Dr. KOÇİ, Kozandağlarına gidebilmek için Vali'den değil de bölgenin en zengin çiftçibaşısı Mennan Bey'den referans mektubu almıştı. KOÇİ, Sarıçam yakınlarındaki Kazanoğlu topraklarına girdiğinde, gözleri bağlı bir halde Sis'e kadar at sırtında yolculuk yapmıştı. Kozanoğlu ile görüşerek Feka ve Haçin/Saimbeyli dağlarında bitki çeşitleri araştırması yapabil misti.
Adana Valisi, Kozanoğlu beylerine 'diş geçirebilir miydi?' bu şartlarda. Sadece 'Hayır1 cevabı verilebilir. Diyelim ki Vali, kendi yandaşı KArslıoğlu gibi bir derebeyin güçleri ile SArıçam taraflarına asker sevk etti. Koaanoğ-lu'nun Kırıntılı, Avşar, Farsak. Lek, Sirkıntı aşiretlerinden topladığı piya de ve süvari binlerce savaşçı ile Valilik kuvvetlerini darmadağın edeceği aşikardı. İşte o günlerden kalan bir sözdür: "Ala kanın Adana'ya dökmem var benim"... Bu sözler Valileri korkutmak için söylenmişti.
Ve bir hikaye: "Kozanoğlu bir gün konağında bölgenin akıldanelerini toplamış. Kahve içilip derin sohbet yapılıyor. Konu: En güzel su nerededir. Herkes kendi yöresinin suyunu methediyor. Şimdiki İmamoğlu yöresinde ömrü hayatını geçiren ak sakallı bir köylü de 'Bizim Çepelce suyu en iyisidir' iddiasında. Kozanoğlu sohbet sonunda herkes kendi yöresinden su örneği getirsin der. AK sakallı köylü Çepelce'ye gelir. Su boz bulanık ve kirli akmak tadır. Bir türlü su örneği alamaz, şaşkındır. Sorarlar: 'Halin nicedir?'... "Kozandağında bir .ok yedim, ağzımı çepelce'de yıkamaya geldim" der!
Osmanlı Bakanlar Kurulu BABIALİ, 1865 yılı başlarında Adana Valilerinden gelen raporlar üzerine Çukurova'ya Fırka-i islahiye adıyla REFORM ORDUSU göndermeye karar verdi. Aşiretleri ve Torosdağlarına sığınan köylüleri zorla da olsa Çukurova'ya iskan edecek. Yeni şehirler, köyler kurulacak, eğitim, tarım hayatı canlandırılacak, bataklıklar kurutulacak, derebeylerin gücü kır rılarak, halkın asker olması vergi vermesinin ortamı sağlanacaktı. Ermeni isyanlarının önünü almak için de Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı şehir mer kezleri ve kale yakınlarına Türk asıllı yürükler yerleştirilecekti.
1865 yılı İlkbahar mevsiminde Fırka-i islahiye İstanbul'dan gemilerle İskenderun körfezine geldi. Öncelikle Gavurdağlarında, aynı yılın yaz ve güz aylarında da Kozandağı yöresinde zorunlu iskanı gerçekleştirildi. Kozanoğul-ları bey ailesi İstanbul, Konya, Yozgat gibi şehirlere zorunlu sürgün iskanı na tabi tutuldu. Ancak sürgün listesinde Sırkıntı beyleri yer almadı. Sirkin tılı beylerine bağlı Berber aşireti. Kırıntılı'nın bazı obaları şimdiki İmam oğlu yöresine yerleştirildi. 1860'lı yılların başlarında Adana Valisi Halil Paşa zamanında SArıçam yöresine Karahacılı ve Kürkçülü aşiretleri yerleştirilmişti. Fırka-i islahiye reformunun başarıyla tamamlanmasından sonra yörenin kalkınması planları uygulamaya kondu. Adana'dan SArıçam'ı Handeresi'ni g geçerek İmam'in yerinden Sis'e (KOzan) ulaşan şose yolunun açılması, gelişti rilmesi gerçekleştirildi. Koyunevi köyü yakınlarındaki İmam'in yeri bir menzil, konaklama yeri olarak değerlendirildi. Zaten çok önceden beri Handeresi denilen yerde de bir "Menzil" (Ulaşım yeri) vardı.
ERMENİ HAREKETLERİNİN MERKEZİ
19. yüzyıl ortalarında Kafkasya Ermenilerinden Mikayel NALBANDİAN, kendi soyundan gelenler için bir "ütopya" (hayal ideolojisi) geliştirdi. O'na göre ARARAT/Ağrı dağı eteklerindeki Vangölü havzasına civar olan bölge "Büyük Er-menistandır", Bitişik durumdaki Adana ve Maraş'ı içine alan İskenderun körfe zine açılan tarihi KİLİKYA ise "KMçük Ermenistandır". Ermeniler için toprak kazanımı, Ermeni nüfusun artması, eğitimden sanayiye her alanda Ermenilerin güçlenmesi beraberinde siyasi hakları da getirecekti. Osmanlı'nın çöküş süre cine girdiği bir dönemde Ermeni hareketleri amacına ulaşırsa Kafkasya'dan Adana'ya kadar 'BÜYÜK ERMENİSTAN' davası gerçekleşebilirdi. Nalbandian, bu düşüncelerinin felsefesini içine alan kitaplar yayınladı. Ermeniler arasında bu görüşleri yaygınlaştırdı. İlginçtir: Mikayil NALBANT adındaki İstanbullu bir Ermeni sarraf 1860'lı yılların başlarında Adana'ya geldi. Parasını bozdurdu. Ermeni davası için çiftlik arazisi satın almak istedi. Kozan yakınlarındaki Ufacıkören'de 'hali*(boş), 'miri' (devlete ait) arazilerden satın ü alarak yerleşti. Ve aynı yerde NALBANTOĞLU ÇİFTLİĞİ'ni kurdu. Kısa zamanda çiftliğin tapulu alanı 10 bin dönüme, civar alanı ise 25.000 dönüme ulaştı.
Benzer şekilde Kozan manastırında faaliyetlerini sürdüren Ermeni Manastı rı'da TILAN mezrasındaki Ramazanoğullarından kalma 10 bin dönüm araziyi işgal etmişti. Sis'in (Kozan) zenginlerinden Kuyumcuoğlu, Fem*rmancıoğlu. Cırcıroğ-lu da aynı yörede İmamoğlu-Kozan arasında çiftlik arazileri aldılar.
Osmanlı yönetimi Adana Valisi Abidin Paşa zamanında Çukurova'da Ermeni ve yabancıların arazi satın alma, nüfus dengelerini değiştirip siyasi amaç peşinde koşmalarının tehlikesine karşı uyarıldı. Padişah II. Abdülhamit zamanında, Ermenilerin toprak sahibi olarak yayılmalarının önünü kesmek için proje geliştirildi. Anavarza kalesi eteklerinde Mercimek yöresinde Osmanlı Ordusuna at yetiştirmek, modern tarımı geliştirmek için Devlet Çiftliği (Çiftli-katı Hümayun) adıyla işletilmesi Osmanlı Ordular Kumandanlığına (Babfe Seraskeri) verilmek üzere çiftlik kurulması adım adım gerçekleştirildi. Çiftliğin civar sınırları Anavarza kalesi. Sis/Kozan kalesi, İmamoğlu Handeresi, Misis, Karataş, Yumurtalık sahillerini içine alıyordu. Üç parçalı idi, Handeresi-Tumlu kale-İmamoğlu Çepelce suyu-Ceyhan nehri arasında kalan parçası 280 bin dönümü buluyordu. Bu arazi içinde ötedenberi arazi işletenlerin haklarının sürmesi, ancak Mülkiyetinin devlete ait olması kuralı getirilmişti. Padişah Abdülhamit neden böyle bir uygulamayı planlamıştı? Sebebi Çukurova'nın muhtemel çatışmalar ve siyasi gelişmeler sonrası Ermenilerin eline geçmesini önlemek olabilirdi. Bahsi geçen çiftliğin sınırları l milyon 100 bin dönüme ulaşmıştı. Osmanlı yönetiminin Ortaodoğu'daki en büyük devlet çiftliği idi.
Çiftliğin işletilmesi Abdülhamit'in tahttan indirildiği 1909 yılına kadar asker kökenli müdürler tarafından gerçekleştirildi. Ancak çiftlik 1909 yılında SÜKYAS Efendi adındaki Hristiyan'ın öynetimine geçti. Ve 1912 yılında da Fransız şirketlere -alınan borç para karşılığı- 75 yıl süreyle rehin bırakıldı.
KANLI MÜCADELE VE SONRASI
Fransa'nın 1918 yılı Aralık ayı sonlarında Çukurova'yı İngilizler ile birlikte doğrudan işgal etmesinin arkasında bölgenin ekonomik kaynaklarını kontrol etmek., Ermeni siyasi davasına yardımcı olma amacı vardı. İşgal günlerinde Koyunevi köyü, Kozan yöresi kuvayı milliye hareketinin merkezi oldu. Sırkıntı beyleri, Kurtluuşaklı Hacı Ağa, Topaloğlu Halil Efendi'ye bağlı çeteler (milis güçleri) savaş boyunca kahramanlık destanları yazdılar.
Milli mücadelenin acı hatıraları İmamoğlu bölgesinde de tarihin sararan sayfalarına yazıldı. Kozan şehrini ova tarafından kuşatan çetelere gönderilen "emri yevmi" (günlük emir) belgesinde savaşanların "evvela beş vakit namaz kılmaları"nın istenmesi milli mücadelede manevi gücün de önemli olduğunu yansıtıyordu.
Çukurova milli mücadele tarihinde 5 Ağustos 1920 tarihi hiç unutulmaz. Aynı gün Adana Valiliği basıldı. Ermeniler Karabet NALBANTYAN'in da dahil olduğu 'ERMENİ MEZEPOTOMYA HÜKÜMETİNİ' kurduklarımı ilan ettiler. Mustafa Kemal aynı günde Pozantı toplantısında yayınladığı beyanname ile kuvaya milliye mücadelesinin önemine dikkat çekti. Osmaniye şehir merkezinde Rahime Onbaşı Fransız ve Ermeni güçlerle yaptığı savaşta göğsünden aldığı kurşun yarası ile şehit düştü.