Oğuzların Üçok boyuna bağlı Ramazanoğulları ve aşiretleri 1340'lı yıllarda Yüreğir'deki Çaldağı eteklerine yerleştiler. Ve Yer altı mağarasını cami olarak kullandılar.
Adana Ulucami'nin minareleri Mekke'deki Kabe etrafındaki minareler örnek alınarak yapıldı. Ulucami'yi yaptıran Piri Mehmet Paşa, Osmanlı ülkesinin en büyük vakfını kurdu. Adana'da fakir ve cahil insan bırakmadı.
Ne zaman ve nereden geldikleri hakkında fazla bilgi olmasa da 13. yüzyıl sonlarında Antakya ile Filistin arasındaki topraklarda konup göçüyorlardı. Ve kendilerine Yüregirli deniliyordu. Soy künyelerinde Oğuz Han neslinden ve ÜÇ-OK'a bağlıdırlar bilgisi vardı. Tarihciler onların 1340 ve 50'li yıllarda Ceyhan nehri kıyılarına kadar gelerek Misis'e yaklaştıklarını ve kısa sürede “Biladı Ermen” de denilen tarihi Kilikya'nın bereketli topraklarında konup göçmeye başladılar. İlk yerleştikleri yer Çukurova'nın hemen orta yerinde çalılık ve tepelik bir yer olan ismine de “Çaldağı” nın güney etekleri oldu. Orada sular kaynağından fışkırırcasına çıkıyordu. Ve yakınından da tarih kervan yolu geçiyordu, Adana'dan Misis'e doğru uzanan. Yakınlardaki tepelerin içinde yer altına doğru uzanan insan eliyle yapılmış mağaralar veya bir başka tanımlamayla “Yer altı şehri” vardı. Tarih boyunca insanlar, ordular, tüccarlar,ibadet yapmak isteyenler sığınmışlardı mağara şehre. Duvarlarında malta haçı şeklinden islami kurandan alınma “La ileha illallah Muhammeden resulullah” yazısının izleri vardı. Aynı yere yerleştiler. Çadırlarının kazıklarının bulunduğu yer onların yurt yeri oldu. İlk camiyi de aynı yere yaptılar. Kurdukları yerleşim yerinin ismi de “Camili” olarak yazıldı defterlere. Hayvanlarını otlatmak için ovanın her yerinde dolaşmaya başladılar. Buraları dört mevsim bolluk ve bereket diyarı idi. Yüregir aşiretinden Ramazan 1352 yılında Mısır'a kadar giderek Memluklulardan “Türkmen Emirliği” ünvanını da aldı.Ve b.ir kaç yıl böylece geçti. Suriye üzerinden gelen Memluk ordusu Çukurova'ya indiğinde yardımcı kuvvet olarak desteklediler. Ve kısa zamanda 1360 yılı içinde Adana, Tarsus gibi bölgenin önemli şehirlerini ele geçirdiler.
Ramazan ve onun soyundan gelenler “Ramazanoğulları” yaşanmış bir olayın hikayesini veya destanını dilden dile anlattılar nesiller boyu… Bir gün Adana Ermeni kralının oğlu elinde doğan kuşu olduğu halde turaç kuşunun peşinden gider, onu yakalamak yani avlanmak istemektedir. Delikanlı, bol sulak toprakların bulunduğu ova içindeki Çaldağının eteğine kadar geldi. Aynı yerdeki pınar başında bulunan güzeller güzeli, ay parçası bey kızını gördü. Ona aşık oldu. Geri Adana'ya döndü. “Ben bir Türkmen güzelini sevdim evlenmek istiyorum” dedi babasına. Adana Ermeni Kralı bu isteğin sonuçlanması için düğürcüler gönderdi, Çaldağı eteklerindeki Camili köyüne Ramazanoğlunun yurt yerine. Ve bey kızını oğluna istedi. Ramazanoğlu aynı yerde yaşamanın yurtyeri sahibi olmanın bir şartının da Ermeniler ile akraba olarak yaşamak olduğunu da biliyordu. Aşiretinden hanımlara danıştı: “Ne yapalım,kızı isterler” dedi. Ramazanoğullarının gün görmüş, töreye bağlı hanımları “Kızı verelim, ama şartımızı da koşalım” cevabını verdiler. Kavil gereği Ramazanoğlu beyi kızını Ermeni kralının oğluna vermeyi kabul etti. Yalnız düğün günü Ermeniler 1 milyon şişe rakı getirecekler, toy düğün olacak, herkes yiyip içecek ve eğlenecekti.
Kavil günü geldi. Ermeniler davul zurna eşliğinde kalabalık bir seğmen topluluğu ile geldiler, Camili köyüne yakın yerde düğün dernek kuruldu. Ermeniler eğlence ortamında rakılarını içerek sarhoş oldular ve sızdılar. Beklenen an gelmişti. Yüreğir aşiretinin bahadır gençleri kılıçları hazır olduğu halde, Ermeniler üzerine yürüyerek onları kılıçtan geçirdiler. Hızla ilerleyerek Adana yatkınlarına kadar geldiler. Taşköprü'nün üzerinden geçip kolaylıkla Adana şehrini ele geçirdiler. Hikaye böyle olsa da bir süre sonra Osmanlının mülkiyet ve nüfus sayım memurları bölgeye kadar gelip hicri 980 ( miladi-1572) tarihli Adana Sancak defterinin Yüreğir nahiyesi kısmına Çaldağı mezrasının ve yanı başında “Kafir kırıldığı” nın adını yazdılar. Kim bilir “Kafir kırıldığı” yer isminin tarihe mal olan hikayesi ne idi. Ama şüphesiz ki burada bir savaş olmuştu. Çukurova'nın orta yerinde Yüreğir ilçesinin sınırları içinde bulunan şimdiki çimento Fabrikasının bulunduğu yerin arka kısmında Çaldağı'nın yakınlarında hala tarihi Camili köyü vardır. Köyün içinde bir tepe üzerinde de “Ali Ramazanoğlu höyüğü” bulunmaktadır. Mezar taşlarının üzerinde Yüreğir aşiretinin damgası ile beyliğin ömrünün uzun olması “hayat ağacı” şekilleri bulunmaktadır.
Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman, Irak ve İran seferine çıktıktan sonra İstanbul'a dönerken 14 Ekim 1536 tarihinde Adana'ya geldi. Şehirde iki gün kaldı. Ramazanoğlu Piri Mehmet Paşa'nın misafiri oldu. Bu kısa zaman içinde Adana'da av yaptı. Şehirde yaptırılan binaların açılışını yaptı. Piri Mehmet, Padişaha kendi yönetiminin eserlerini tanıttı. Kendi ailesi adına vakfın eserleri olan külliye içinde yer alan medreseyi, camileri, han,hamam, çarşıları gezdirdi. Ulucaminin giriş kapısı üzerine Kanuni'ye olan bağlılığını bir taş kitabe üzerine “Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han el muzaffer daima” sözlerini yazdırdı. Padişahın her zaman galip geleceği hatırlatılıyordu. Ulucaminin duvarları arasına çok sayıda yazılı taşlar (kitabeler) yerleştirildi. Birinin üzerinde “Hayrihu Sahha” yazıyordu. Bu bir şifre idi “Hayırların en iyisi” anlamına geliyordu. Kur'andan alınma şu ayetler ise düşündürücü idi:
“Bu geçici dünyanın süslerinin aldatıcı olduğunu bil, ibretle bak!
Her kim dünyaya meylederse dünya onu yere serer!
Her kim dünyayı idare ederse , dünya onu karın ağrısına uğratır!
Cehennemin şiddetinden kurtulmak istiyorsan susuzları sulandır!”…
Piri Paşa, Adana eyaletinin yöneticisi olarak tarihte eşine ender rastlanır bir çalışmayı da sonuçlandırdı. Osmanlı ülkesinin en büyük vakıflarının birini kurdu. Ulucami külliyesinin harcamaları için servetinin tamamını vakfetti. Şehir içinde yüzlerce dükkanın bulunduğu han,hamam ve çarşı, Misis yakınlarında değirmenler, Yüreğir ovasında çeltik arkı ve çiftlikler, Mercin suyu kıyısındaki değirmenler, Anavaza kalesi eteklerinde araziler, Kozan kalesine yakın yerdeki Tılan mezrası, Karaisalı'da Çakıt ve Körkün ırmakları arasında kalan araziler. Ulu cami yanında kurulan imarethane de şehirdeki aç ve yoksullara yemek dağıtılıyordu. Dar-üş-şifa'da da sağlık hizmetleri ve ilaç veriliyordu. Medresede görev yapan alimlerin “akli (fen) ve nakli (sosyal) bilimlere sahip olmasının yanı sıra Kuran ahlakı ile olgunlaşmaları şartı getirilmişti. Piri Paşa zamanında Adana Eyaletinin toplam nüfusu 70.000 civarında tespit edilmişti. Şehir içindeki hane (ev) sayısı ise 1000 civarındaydı ki bu da 5 bin nüfus demektir. Adana şehrinin 1500'lerin ortalarındaki nüfusu bu kadardı. Şehir içinde muntazam kanalizasyon sistemi kuruldu. Adana bağlık bahçelik, adeta fakir ve aç cahil insanların bulunmadığı mutlu bir kent idi. Bunun başarılmasında da Ramazanoğulları ve Piri Paşa'nın büyük emekleri vardı
YÜREĞİRDEKİ CAMİLİ KÖYÜNÜN TARİHİ ÖNEMİ
Cezmi Yurtsever
Yorumlar