Depreme dair her geçen gün artan uyarılara rağmen, şehirlerimizin büyük çoğunluğu hala yeterli şekilde hazırlıklı değil. Binaların depreme dayanıksız olduğu, altyapının yetersiz kaldığı, afet sonrası hizmetlerin zayıf olduğu bir ortamda, Türkiye’nin deprem hazırlığının hala büyük bir soru işareti olduğunu söylemek abartı olmaz.
Depreme Dayanıklı Yapılar: Kağıt Üzerindeki İyileştirmeler
Türkiye, 1999 İzmit Depremi’nden sonra büyük bir deprem güvenliği reformu yapacağına dair pek çok vaat vermişti. Ancak yıllar içinde uygulanan iyileştirmeler, ne yazık ki, kağıt üzerinde kalmaktan öteye geçmedi. Yapı denetimi, belediyelerin sorumluluğu altında olmasına rağmen, özellikle büyük şehirlerde kaçak ve ruhsatsız yapılaşma hız kesmeden devam etti. Bu durum, sadece ekonomik büyüme ve hızla artan nüfus ile bağlantılı değil; aynı zamanda denetim eksikliklerinin, yetersiz yasa uygulamalarının ve hatta yerel yönetimlerin bu konuda gösterdiği zayıf iradenin bir sonucu. Deprem kuşağında yer alan bir ülkede, binaların depreme dayanıklılığı hakkında yapılan denetimlerin ne denli önem taşıdığı ortadayken, hala pek çok yapı, afet öncesi ve sonrası denetimlerden kaçırılabiliyor.
Afet Yönetimi: Koordinasyonsuzluk ve Zayıf Altyapı
Türkiye’deki afet yönetiminde de ciddi bir koordinasyon eksikliği var. Her depremde gördüğümüz gibi, afet sonrası yardım ve kurtarma çalışmalarında başta yerel yönetimler olmak üzere, farklı birimler arasında ciddi bir koordinasyon problemi yaşanıyor. Çeşitli afet durumlarına hazırlıklı olmayı vaat eden AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) ve diğer ilgili kurumlar, çoğu zaman afet anında yeterli donanıma ve personel gücüne sahip olamıyor. Arama-kurtarma ekipleri zamanında müdahale edemiyor, bazen yerel yönetimler arasında görev paylaşımı karışabiliyor ve bu da hayat kurtarmak için kritik olan saatlerin kaybedilmesine yol açabiliyor.
Diğer yandan, afet sonrası altyapı da büyük bir sorun teşkil ediyor. Elektrik, su ve iletişim hatlarının hızla kesilmesi, sağlık hizmetlerinin sınırlı olması, temel ihtiyaçların karşılanmasındaki aksaklıklar, depremzedelerin hayatta kalmasını daha da zorlaştırıyor. Birçok bölgede altyapının yetersizliği ve afet sonrası tedarik zincirlerinin kırılganlığı, depreme hazırlıksızlığın başka bir boyutunu oluşturuyor.
Toplumun Deprem Farkındalığı: Yetersiz Eğitim ve Hazırlık
Türkiye’de deprem konusunda toplumsal farkındalık artmış olsa da, yine de halkın çoğu, depreme nasıl hazırlıklı olması gerektiği konusunda yeterince bilgi sahibi değil. Okullarda, iş yerlerinde ve evlerde yapılan afet tatbikatları çoğu zaman yeterince etkili olmuyor. Ayrıca, evde alınması gereken önlemler konusunda halkın bilgilendirilmesi gerektiği kadar etkin bir eğitim verilmediği de bir başka zafiyet. Depreme hazırlıklı olmanın sadece bina güvenliğiyle sınırlı olmadığını, aynı zamanda kişisel ve toplumsal hazırlığın da önemli bir yer tuttuğunu unutmamak gerekir.
Şimdi Mi, Ne Zaman?
Türkiye'nin depreme karşı hazırlıksızlığı, yalnızca bir yönetim veya yapılaşma problemi değil, aynı zamanda toplumsal bir sorundur. Binaların yetersizliği, altyapı eksiklikleri, koordinasyonsuz afet yönetimi ve düşük farkındalık, hep birlikte büyük bir güvenlik açığına neden oluyor. Şimdiye kadar yaşadığımız her büyük deprem, bir sonraki için aynı hataların tekrarlanmasına olanak sağlamış durumda. Ancak artık bu döngüyü kırmak için radikal değişiklikler yapmak, sadece kısa vadeli değil, uzun vadeli stratejiler geliştirmek zorundayız. Deprem sadece bir felaket değil, aynı zamanda uzun yıllardır görmezden gelinen bir uyarıdır. Türkiye, geç olmadan bu sorunu çözmeli ve depreme karşı gerçek anlamda hazırlıklı bir toplum oluşturmalıdır.