Henüz 7 yaşındayken dedem bana sürekli Yörüklük hikâyelerini anlatır hayvanlarıyla Çukurova'ya nasıl göç ettiklerinden bahsederdi.

Koyunları keçileriyle yaşadığı maceralarını anlatırdı. Oğlakları çok severdim ve hep bir oğlağım olmasını isterdim. Bunun için harçlıklarımı biriktirmeye başlamıştım. Bir gün, dedeme harçlıklarımı saklaması için verdim. Meğer dedem, biriktirdiğim paraya biraz da kendi parasını ekleyerek bana beyaz, uzun kulaklı bir oğlak almış. Bana sürpriz yapmak istemişti.

O dönem, dedem, ninem, ailem ve ben küçük bir kerpiç evde yaşıyorduk. Bir sabah gözümü açtığımda, yatağımın yanında bembeyaz bir oğlak duruyordu. Gözlerime inanamadım; acaba rüya mı görüyordum? Oğlağa dokunmaya çalıştım, tepki verdi ve bana sanki “Merhaba” der gibi ses çıkardı. O an rüyada olmadığımı anladım. Mutluluktan havaya uçuyordum! Dedeme sarıldım, ellerinden öptüm ve defalarca teşekkür ettim. Bu, hayatımın en güzel günüydü, çünkü hep bir oğlağım olmasını hayal etmiştim ve hayalim gerçek olmuştu.

KÜÇÜCÜK BİR OĞLAK BENİ  NASIL BAŞARIYA GÖTÜRDÜ?-1Oğlak, çok sevimliydi ve kısa sürede birbirimize alıştık. Ben nereye gitsem, o da benimle gelmek istiyordu. Çünkü onu ben besliyor, süt veriyordum. Acıktığında sürekli meliyor ve benden süt istiyordu. Birlikte koşarken o da beni takip ediyor, mutlulukla oyunlar oynuyorduk. O yıl ilkokula başlamıştım. Okula giderken, oğlak da benimle gelmek istiyor, sürekli meliyordu. Ancak annem, onu evde hazırladığımız küçük bir odaya koyuyordu. Evden uzaklaştıkça onun meleyen sesi kulaklarımı çınlatıyordu.

KÜÇÜCÜK BİR OĞLAK BENİ  NASIL BAŞARIYA GÖTÜRDÜ?-1Bir gün, öğretmenimiz sınıfta “Herkes en sevdiği hayvanın ismini söylesin,” dedi. Çoğu arkadaşım “kedi”, “köpek”, “kuş”, “tavuk” gibi hayvanları söylerken ben “oğlak” dedim. 
Herkes şaşırmış ve neden oğlak dediğimi merak etmişti. Öğretmenim sorduğunda, dedemin anlattığı yörük hikâyelerini anlattım. Atalarımızın keçiler, koyunlar, kuzular ve oğlaklarla göç ederek İzmir'den Manisa'ya, oradan köyümüze geldiklerini söylediğini paylaştım. Oğlakların bu hikâyelerde dikkatimi çektiğini ve bir gün oğlak sahibi olmayı hep hayal ettiğimi söyledim. Öğretmenim çok duygulanmış ve bana “Bir gün oğlağını okula getir, tüm öğrenciler görsün,” dedi. Bu söz, beni çok mutlu etti.

O güne kadar oğlağa bir isim vermemiştim. Ertesi gün oğlağımla birlikte okula gittim. Onu hiç bağlamazdım; ben nereye gitsem, o da beni takip ederdi. Okula vardığımızda herkes oğlağı büyük bir merakla inceledi. Sınıfta oğlakla tanışan öğrenciler, onu çok sevdi. Oğlak, herkese yaklaşıp kendini sevdirmek istiyor, adeta “Merhaba” diyordu. Öğretmenim, “Bu oğlağın bir ismi var mı?” diye sordu. Ben de hiç isim düşünmediğimi söyledim. Bunun üzerine öğretmenim, “Bak, sen ona zaten 'Uzunkulak oğlak' diyorsun. İsmi Uzunkulak olsun!” dedi.

Tüm arkadaşlarım da bu ismi çok beğendi ve onayladı. Sanki oğlağım da bu ismi anlamış gibi, uzun kulaklarını sağa sola sallayarak mutluluğunu gösterdi.

KÜÇÜCÜK BİR OĞLAK BENİ  NASIL BAŞARIYA GÖTÜRDÜ?Öğretmenim, “Ahmet, şimdi Uzunkulak'ı eve götür ve derse öyle dön,” dedi. Ben de Uzunkulak ile türkü söyleye söyleye eve döndüm. Onu bıraktım ve okula geri gittim. O gün öğretmenimiz, hayvan sevgisi üzerine bir ders işledi. Her insanın içinde bir hayvan sevgisi olduğunu ve çocuk yaşlarda hayvanlara bakmanın, sorumluluk almayı öğrenmek açısından çok önemli olduğunu anlattı. Köyde büyüyen çocuklar olarak zaten evlerimizde inek, koyun, keçi, tavuk, kedi, köpek gibi birçok hayvan beslerdik. Öğretmenimiz, geçmişte Yörüklerin develeri bile olduğunu söyleyince, hepimiz bu hikâyeleri büyük bir ilgiyle dinledik.

Uzunkulak, benim sadece bir oğlağım değil, en yakın arkadaşımdı. Onunla paylaştığım bu anılar, hayatım boyunca unutamayacağım güzellikteydi.