Peki, toplum neden empati kuramıyor? Bu kutupsallaşma neye hizmet ediyor ve bu derinleşen uçurumlar toplumda nasıl bir yankı buluyor?

 Siyasi Düşünce Farklılıkları ve "Biz" – "Onlar" Ayrımı

Siyasi kutuplaşma, toplumsal yapıyı en belirgin şekilde etkileyen faktörlerden birisi. Özellikle son yıllarda, medya ve siyasetçiler arasındaki gerilimli dil, toplumu kutuplaştıran en önemli unsurlar arasında. "Biz" ve "onlar" şeklinde tanımlanan kutuplar, herkesin kendini "doğru" ve "haklı" hissetmesine yol açarken, karşıt görüşteki insanlara karşı ise artan bir öfke ve nefreti besliyor. Bu karşıtlık, sadece siyasi arenada değil, sosyal yaşamda da kendini gösteriyor. Birbirine tamamen zıt görüşleri savunan gruplar arasında empati kurmak, giderek zorlaşıyor. Çünkü "bizim" doğru bildiklerimiz, "onların" yanlış bildiklerinden daha önemli hale geliyor.

ABD'li Yetkili Barbara Leaf: "Suriye'nin Geleceğini Tartıştığım Birisinin Başında Ödül Olması Tutarsız" ABD'li Yetkili Barbara Leaf: "Suriye'nin Geleceğini Tartıştığım Birisinin Başında Ödül Olması Tutarsız"

Maddi Eşitsizlik ve Toplumsal Kutupsallaşma

Toplumda, ekonomik eşitsizliklerin arttığı bir dönemde, kutuplaşma sadece siyasi değil, aynı zamanda ekonomik bir boyut kazanıyor. Türkiye’de, gelir dağılımındaki adaletsizlik, özellikle son yıllarda daha belirgin hale geldi. Yüksek gelirli sınıf ile düşük gelirli sınıf arasındaki uçurum büyüdükçe, toplumsal gerginlik de artıyor. Bu ekonomik uçurum, sadece maddi anlamda değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel anlamda da bir ayrışma yaratıyor. Örneğin, eğitim olanakları, sağlık hizmetlerine erişim veya yaşam standartlarındaki farklar, toplumun farklı kesimleri arasında bir anlayışsızlık yaratıyor. Bu durum, empatiyi zayıflatan ve insanların birbirini anlamalarını engelleyen bir unsur haline geliyor.

Bir tarafta büyük kentlerde lüks yaşam süren, iş dünyasında yüksek pozisyonlarda olan insanlar, diğer tarafta ise yoksulluk içinde mücadele eden, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan bireyler bulunuyor. Bu uçurum, toplumsal aidiyet duygusunu zayıflatıyor ve insanları yalnızlaştırıyor. Empati kurmak, kendisini farklı bir dünyada yaşayan insanı anlamaya çalışmak, bu noktada giderek daha zor hale geliyor.

Sosyal Medyanın Rolü ve Algı Yönetimi

Sosyal medya, toplumsal kutuplaşmayı pekiştiren bir diğer önemli araç. Bu platformlar, hızlı bilgi akışı sağlasa da, aynı zamanda yanlış bilgi yayma ve kutuplaşmayı körükleme konusunda son derece etkili. İnsanlar, genellikle kendi ideolojik görüşlerine yakın içeriklerle karşılaşıyor, farklı görüşlere sahip insanları dışlayan, onları "öteki" olarak gören bir algı inşa ediliyor. Bir kişi, kendi sosyal medya balonunda sürekli olarak benzer düşünceleri duyarak, empati kurma yeteneğini kaybediyor. Karşıt görüşteki insanların düşüncelerine karşı hoşgörü azalıyor ve kutuplaşma pekişiyor.

Ayrıca, sosyal medya platformlarında popüler olan "filter bubble" (filtre balonu) etkisi, bireyleri sadece kendi görüşlerini pekiştiren içeriklerle çevreliyor. Bu da farklı düşüncelere saygı duymayı ve empati kurmayı engelliyor. İnsanlar, karşıt fikirleri bir tehdit olarak görmeye başlıyorlar ve bu durum, toplumsal huzursuzluğu artırıyor.

Toplumsal İletişim ve Diyalog Eksikliği

Toplumsal kutuplaşma, diyalog eksikliğini de beraberinde getiriyor. Farklı görüşler arasında sağlıklı bir iletişim kurulamaması, toplumsal gerilimleri derinleştiriyor. İnsanlar, kendi inandıkları doğrulardan bu kadar eminler ki, karşındakini dinlemek ve anlamak yerine, onu "yanlış" kabul etmek daha kolay hale geliyor. Bu iletişimsizlik, karşılıklı anlayış ve hoşgörüye kapalı bir toplum yapısının oluşmasına yol açıyor.

Diyalog eksikliği, politikacıların birbirlerine düşmanlıkla yaklaşmalarından, sokak sohbetlerine kadar her alanda kendini gösteriyor. Toplum, birbirinin farklılıklarına karşı daha kapalı hale geliyor ve bu da empatiyi azaltıyor. Oysa empati, toplumsal uyum için vazgeçilmezdir. Karşılıklı anlayış ve saygı olmadan, toplumsal barış sağlanamaz.

Eğitim ve Empati Yetersizliği

Toplumsal kutuplaşmanın en büyük nedenlerinden biri de eğitimdeki eşitsizlik ve kültürel farklılıklardır. Eğitim sistemi, ne yazık ki insanları sadece bilgiyle donatmakla kalmıyor, aynı zamanda farklı düşünce biçimlerini, kültürel çeşitliliği ve toplumsal hoşgörüyü de öğretme sorumluluğuna sahip olmalı. Ancak Türkiye’de eğitim, genellikle bireyi kendi dünyasında tek bir doğruya yönlendiren bir süreç olarak kalıyor. Bu da insanların farklı bakış açılarına saygı duymasını engelliyor ve empati kurmalarını zorlaştırıyor.

Birleşen Değil, Ayrışan Toplum

Toplumsal kutupsallaşma, ne yazık ki Türkiye’yi giderek daha bölünmüş bir toplum haline getiriyor. Maddi eşitsizliklerin, siyasi kutuplaşmaların ve iletişim eksikliklerinin etkisiyle, insanlar birbirinden uzaklaşıyor, farklılıklar düşmanlığa dönüşüyor ve empati yavaşça kayboluyor. Bu durum, sadece bireysel değil, toplumsal bir sorun haline geliyor.

Empatiyi yeniden inşa etmek, toplumun her kesiminin kendi "öteki"ni anlaması, farklı düşünceleri hoşgörüyle kabul etmesi ve diyalog kurabilmesiyle mümkün. Ancak bunun için toplumsal yapıyı değiştiren, insanları birleştiren ve eşitlikçi bir dil geliştiren bir anlayışa ihtiyaç var. Aksi takdirde, Türkiye’nin toplumsal yapısı, kutuplaşma ve ayrışmanın derinleştiği bir yer olmaya devam edecek.

Editör: Sude Elif Sezen