Emekli Öğretmen Musa SERİN’İN Emekli Öğretmen Nazım Günay için kaleme aldıkları
Nazım GÜNAY emekli bir öğretmen. “Öğretmenin emeklisi olmaz” diye bir söz vardır ya işte bu söz Nazım GÜNAY için söylenmiş gibi. Emekli olduktan sonra da “boş durmak yok çalışmaya devam” deyip hatıralarını yazmaya başlamış. Bu arada hatıralarını yazarken bir taraftan da “mûsikî” çalışmalarına ağırlık vermiş. Anlayacağınız Nazım GÜNAY aynı zamanda bir “mûsikîşinas”. Emekli olduktan sonra Osmaniye’de “bilgisayar” kursu açmış. Daha sonra da “sürücü kursu” açmış. Anlayacağınız hiç boş durmamış sürekli çalışmış. Daha sonra açmış olduğu daracık ofisinde sanatseverlerin toplanıp kültür, sanat sohbetleri yapmalarına imkân vermiş. Küçücük ofiste zaman zaman kültür sanat sohbetine katılanlara sıcacık yemek ikramında bulunmuş, ardından da koyu bir sohbet ve demli çay… Tabi sohbetin yanında sıcak ve demli çay da oldu mu sohbetin tadına doyulmaz bir hal alır. Genellikle Türk Kültürü üzerine şekillenen sohbet konusu kıyasıya mücadeleler sonunda tatlıya bağlanmıştır. Zaman zaman da siyasilerin Türk Kültürüne niçin bu kadar bigâne kaldıkları tartışmaları olmuştur. Tartışmalarda siyasî konulardan uzak durulmakla birlikte kültüre yaklaşım konularında siyaset ve siyasilerde konu edinilmiştir.
“Durdu durdu turnayı gözünden vurdu” diye bir söz vardır. Bu söz sanki Nazım GÜNAY için söylenmiş gibi. Bir ara benim rahatsızlığım sebebiyle “Nazım Baba Tekkesi”nden uzak kaldım. Gerçi deprem denen musibet onu da elimizden aldı. Birkaç saniyede yerle bir etti. Tabi bu biz âdemoğluna bir uyarı, bir ikazdı. “Kendinize çeki düzen verin” cinsinden bir ikazdı, bir uyarıydı diye düşünmüşümdür hep. Nasıl öyle düşünmeyeyim; kocaman “site” adını vermiş sekiz on katlı blokları dikmişsin ama her taraftan sular akıyor. Bazan “tekkeye” geçerken bayağı zorlandığımız olurdu. Neyse bunlardan vaz geçelim de Nazım GÜNAY’a dönelim.
“Durdu Durdu Turnayı Gözünden Vurdu” demiştim. “Ofiste” sohbet ederken kültürel konularda sık sık “bunları da niçin yazmıyorsun” diye soru yağmuruna tuttuğumuz olmuştur.
Nazım GÜNAY nazik ve kibar bir insandı. Naiflik sanki doğuştan geliyordu Nazım GÜNAY’da… “Hoşgörü” süzgecini daima kullanmayı bilir ama “hoş görülmesi” gereken hareketleri ve davranışları hoş görürdü. Türk, Türklük. Türk Kültürü, bayrak, İslam dini, Müslümanlık ve imanla ilgili konularda hiç “hoşgörülü” değildi. Ahmet KAYA ve Nazım HİKMET konuları açıldığı zaman kesin tavrını koyar,Onların sanatlarını asla benimsemezdi. “Adamlar benim milletime olmadık hakaretleri, küfürleri yapsınlar, ben de onlara iyi şairmiş, iyi şarkı söylüyormuş diye hoşgörülü olayım. Yok böyle bir şey.” der kesin tavrını belli ederdi. Eğer karşısındaki sol görüşlü biri ise onu kırmadan lafı dolandırır ama söyleyeceğini yine söylerdi.
“Nazım Baba Tekkesi”ne kimler uğramadı ki: Osmaniye’mizin aksakalı Mehmet AVŞAR ağabey, Arkeolog, emekli müze müdürü İsmet İPEK, Türk Ocakları Osmaniye Şube Başkanı Tarih Öğretmeni Mehmet ÇETİNKAYA, rahmeti Asım ERKOÇAK, rahmetli Necmettin GÖK, Mustafa EROĞLU, tarih araştırmacısı Halil KURU vs. Osmaniye’mizde kültüre yön vermeye çalışan, Türk Kültürünü ayakta kalması ve gelecek kuşaklara aktarmaya çalışan ne kadar kalburüstü adam varsa yolu mutlaka “Nazım Baba Tekkesi”ne düşerdi. Hatta bazen siyasileri de davet eder belirlenen konular hakkında görüşleri alınırdı.
Şunu da belirteyim ki “Nazım Baba Tekkesi” söylemi bize ait. Nazım GÜNAY daha çok “ofis” kelimesini kullanırdı. Hiçbir zaman “tekkeye gidiyorum” demez, “ofise gidiyorum” derdi.
Tekkedeki sohbetlerde Türkçe hatası olduğu zaman hemen müdahale eder ama kırmadan bütün nazikliğiyle doğruyu izaha çalışırdı. Cadde ve sokaklardaki tabela isimlerine çok bozulur, bazen de “Bunlar Türk değil galiba” diye de söylenir, sitem eder ve kızardı. Öğretmenlik mesleğini icra ederken bir kere öğrencilere “Osmaniye’de dükkân, alışveriş merkezleri, mağaza gibi yerlerin isimleri”ni araştırmalarını da yaptırdığını anlatmıştı.
Elimde Nazım GÜNAY’ın üç eseri var. “Bir Öğretmen Bin Hayat”, “Aramızda Kalsın” ve “Öyle Böyle Değil Şöyle” diye üç güzel göz nuru eserler. “Durdu durdu turnayı gözünden vurdu” deyişimin sebebi de bu eserlerin aniden ortaya çıkması. Salgın döneminde elinde hazır bulunan dokümanlara küçük ilavelerle peş peşe çıkarmış kitaplarını. Hatta bir eseri daha varmış ama ben onu bulamadığım için ondan bahsetmiyorum.
“Sen bunları niçin kitap halinde çıkarmıyorsun” diye sık sık söylememiz sonucu çıkardığını kendisi de söylüyor. İyi de etmiş. Daha sonra göreceksiniz ki Türkçeyi kullanırken yaptığımız hatalar, anlı şanlı adamların yaptığı hatalar ve kırdığı “potlar” nelermiş göreceksiniz. Öğretmenlik nasıl olurmuş, öğrencilerin daha bilgili olmaları için nasıl olması gerekiyormuş onları öğrenme imkânına kavuşuyoruz.
Hani yayınevleri tarafından yayınlamak için sıraya girdikleri “İDEAL ÖĞRETMEN” diye bir güzel kitap var yahem de bu kitap üniversitelerimizde ders kitabı olarak okutuluyormuş… Ben diyorum ki bu kitabın yerine Nazım GÜNAY’ın “Bir Öğretmen Bin Hayat” kitabı okutulmalı. Diğer kitapları da kaynak kitap olarak faydalanılmalıdır. Artık sözü daha fazla uzatmadan kitaplar hakkındaki görüşlerime geçebilirim diye düşünüyorum.
Teşekkürler Nazım GÜNAY.