Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 1,3 milyar kişi hipertansiyonla yaşıyor ve bu hastaların da yüzde 10-12’sini dirençli hipertansiyon hastaları oluşturuyor. Direnç gelişen kişilerde hipertansiyonun yarattığı hasarın katlanarak arttığına dikkat çeken Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Buturak, ilaç tedavisine rağmen yanıt alınamayan bu hasta grubunda bütüncül tedavinin önemine işaret etti. Prof. Dr. Buturak, son dönemlerde gündeme giren ve rutin olarak da uygun hastalarda kullanılmaya başlanan ‘Renal Denervasyon’ yöntemiyle, yan etkileri nedeniyle ilaç kullanamayan ya da ilaç uyumsuzluğu olan hastalarda olumlu sonuçlar alındığını söyledi. 

 

 

Üç veya daha fazla anti hipertansif ilaç kullanan hastalarda, kan basıncının hala kontrol altına alınamaması durumu dirençli hipertansiyon olarak tanımlanıyor. Tüm hipertansiyon hastalarının yaklaşık yüzde 10-12’sini bu grup hastanın oluşturduğunu söyleyen Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Buturak, direnç oluştuğunda hipertansiyonun yarattığı hasarın hayati risk oluşturabileceğine dikkat çekti. 

Göz hekimleri Antalya'daki kongrede buluştu Göz hekimleri Antalya'daki kongrede buluştu

Tüm dünyada hasta kayıplarının en önemli sebebinin kalp damar hastalıkları olduğunu ve buna neden olan hastalıklar arasında da belki de en önemlisinin hipertansiyon olduğunu anlatan Prof. Dr. Buturak, dünyada her 4 erkek ve her 5 kadından birinde hipertansiyon olduğunu söyledi. 

 

 “DİRENÇ OLDUĞUNDA YARATTIĞI HASAR DAHA ÇOK ARTIYOR”

 

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 1,3 milyar insanın hipertansiyon nedeniyle tanı ve takip altında olduğunu belirten Prof. Dr. Ali Buturak, 2026 yılına ulaşıldığında bu değerin 1,6 milyar civarına ulaşması beklendiğini anlattı. Hipertansiyonun tek başına birçok organ sistemini etkileyen ve hayati risk oluşturabilen hastalıklardan biri olmakla birlikte direnç gelişen hastalarda ortaya çıkan hasarın katlandığına işaret eden Prof. Dr. Buturak sözlerine şöyle devam etti: 

“Bu hastalarda, farklı sebeplerle tedaviye direnç gelişir. Bu durum beyin kanaması, inme, büyük damar yırtılmaları gibi hayati risk oluşturan durumların yanı sıra kronik etkilenmeye bağlı olarak kalp yetersizliği, böbrek yetersizliği, gözlerin etkilenmesine bağlı olarak görme kusurları ve yine hafıza kayıpları ve demans gibi sorunlara neden olabilmektedir.”

 

İLAÇLARI DÜZENLİ KULLANMAMAMAK DA RİSK OLUŞTURUYOR

 

Dirençli hipertansiyon açısından risk taşıyan grupların başında, ilaçlarını düzenli olarak almayan ve ilaç kullanım uyumunun veya sadakatinin zayıf olduğu kişilerin yer aldığını söyleyen Prof. Dr. Ali Buturak, direnç gelişimi için risk faktörleri hakkında şu bilgileri verdi: “Dirençli hipertansiyona en fazla yatkınlık oluşturan ikinci grubu tuz kısıtlamasına uymayan hastalar oluşturuyor. Fazla kilosu olan veya obez kişiler, fiziksel aktivitesi az olanlar, böbrek yetersizliğine bağlı vücutta fazla su tutulumu da yine dirençli hipertansiyon gelişimi açısından en riskli gruplardır. Özellikle fazla alkol tüketiminin de hipertansiyonu tetikleyebileceğini ve dirençli hipertansiyon oluşturabileceğini vurgulamamız gerekmektedir.  Hipertansiyon, çocuklar dahil her yaş grubunda insanda farklı sebeplere bağlı olarak gelişebilen kronik bir hastalıktır ve direnç gelişimi de hastalık sürecinin bir parçasıdır. Bazı hastalarda hastalık tanısı konduğu anda direnç söz konusu iken, bazı hastalarda da tuz tüketimi, ilaç uyumsuzluğu veya tedaviye sadakatsizlik, aşırı alkol tüketimi veya kilo alımı gibi sebeplerle sonradan direnç gelişebilmektedir.’’

 

“BÜTÜNCÜL, TAMAMLAYICI TEDAVİ ÖNEMLİDİR”

 

Dirençli hipertansiyonun hem akut hem de kronik komplikasyonları nedeniyle bütüncül tamamlayıcı bir tedavi gerektirdiğinin altını çizen Prof. Dr. Ali Buturak, “Bu bütüncül tedavinin en önemli parçası yaşam tarzı değişikliğidir. Uygun tuz kısıtlaması ve Akdeniz tipi beslenme alışkanlığının kazandırılması, kilo fazlası veya obezite varsa kişinin kilo vermesi, hastada aşırı alkol tüketimi varsa bunun düzeltilmesi, sigaranın bırakılması gerekir. Bunun dışında ilaç tedavisi, tedavinin temelini oluşturur. Dirençli hipertansiyonda biliyoruz ki zaten ilaç kullanımına rağmen tedaviye direnç söz konusudur. Bu nedenle uzman hekimce tansiyonun kontrol altına alınmasının sağlanması için uygun ilaç veya ilaçların tedaviye eklenmesi ve hastanın bir takip programına alınarak verilen tedavinin etkinlik ve güvenliğinin belli aralıklarla denetlenmesi başarılı tedavi için esastır.’’ Diye konuştu.

 

 “RENAL DENERVASYON TAMAMLAYICI TEDAVİNİN BİR PARÇASIDIR”

 

Bütüncül tedavinin son dönemde gündeme giren ve rutin olarak da uygun hastalarda kullanılmaya başlanan en önemli yöntemlerinden birinin de Renal Denervasyon olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ali Buturak, “Renal denervasyon adı verilen bu yöntem, bütüncül hipertansiyon tedavisinin bir parçasıdır” dedi. Prof. Dr. Ali Buturak yöntemle ilgili şu bilgileri verdi: 

“Normal sağlıklı bir insanda kan basıncının kontrol altında tutulması, santral sinir sistemi ve bağlantılı sinir ağları, böbreklerimiz ve atardamar sistemi arasındaki sinyal iletimleri ile sağlanır. Bu sinyaller, özellikle böbrek atardamarları çevresinde bulunan sempatik sinir lifleri tarafından üretilir. Dirençli hipertansiyonu olan hastalarda, bu sempatik sinir lifleri aşırı aktivite göstererek normalin çok üzerinde sinyal üretimine ve buna bağlı olarak da aşırı stres hormonu salınımına sebep olurlar. Aşırı stres hormonu salınımına bağlı olarak ise uygunsuz kan basıncı artışları olur. Renal denervasyon işlemi ile yapılan; böbrek atardamarlarının çevresindeki bu uygunsuz aktivite gösteren sinir liflerine radyofrekans enerjisi verilerek bu liflerin uygunsuz aşırı aktivitelerinin baskılanması ve kan basıncının yükselmesinin engellenmesidir.

İşlem teknik olarak anjiyografi prensipleri ile anjiyo laboratuvarlarında uygulanır. Genellikle kasık atardamarından girilerek böbrek atardamarlarına ulaşılır ve böbrek atardamarlarının içine girmemizi sağlayan kateter adını verdiğimiz özel cihazlar ve radyofrekans enerjisi sağlayıcı cihaz yardımı ile böbrek atardamarları etrafındaki sinir liflerine ablasyon işlemi uygulanır. Her iki böbrek atardamarına ayrı ayrı yapılan ablasyon işlemi bittikten sonra ise, kateterler vücut dışına çıkarılarak kasık atardamarı giriş bölgesi anjiyografik teknik ile kapatılır. Hasta o gece hastanede takip altında kaldıktan sonra çoğunlukla ertesi gün taburcu edilir. 

Bu tamamlayıcı girişimsel yöntem, özellikle dirençli hipertansiyonu olan hastalarda 3 veya daha fazla anti hipertansif ilaç almasına rağmen kan basıncı kontrolü sağlanamayan hastalarda, klinik kullanıma giren etkili, güvenli, orta ve uzun vadeli sonuçları yayınlarla da destekli şekilde uygun olan ve güvenle kullandığımız bir yöntem olarak yerini almıştır.” 

 

“ASIL HEDEF KAN BASINCINI KONTROL ALTINA ALMAK”

 

Buradaki asıl hedeflerinin kan basıncını kontrol altına almak olduğunu vurgulayan Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. Ali Buturak, işlem sonunda elde edilen sonuçlarla ilgili şu bilgileri verdi: “Bu konuda bilimsel veriler de bize; özellikle uzun süreli takip sonuçlarında bu yöntemin kalıcı bir kan basıncı düşüşü sağladığını göstermektedir. Bilimsel çalışma sonuçları bize, hastalarda ortalama olarak 20 mmHg’lık kan basıncı düşüşünün sağlandığını, hastaların yüzde 80’inde kan basıncının  kontrolünün sağlandığını ve işlemle ilişkili riskli durumlar gelişmediğini göstermektedir. Ayrıca, hiç ilaç kullanmayan hastalarda da bu yöntem denenmiş ve benzer şekilde yine kan basıncı düşüşünün kalıcı ve güvenli şekilde sağlandığı gösterilmiştir. 

Renal denervasyon için esas hedef hasta grubu dirençli hipertansiyon hastaları olsa da, ilaç kullanımında istekli olmayan veya verilen tedavilere sadakat göstermeyen veya çeşitli ilaç yan etkileri nedeniyle ilaç kullanamayan hastalarda da renal denervasyonun kullanılabileceği ve bu hastaların kan basıncı kontrolünün kalıcı ve güvenli olarak sağlanmasında etkili bir yöntem olabileceği de rapor edilmiştir.’’ 

 


Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı