Gözümüz açık, yürüyoruz ve sabah kahvelerimizi yudumluyoruz. "Hangi kahve?" diye aklımızdan geçiyor tabii, espresso olan kahvelerimiz. Zaten espresso içmezsek uyanamama gibi bir problem söz konusu, son 10 yıldır. Neyse, her şeyin manasını yitirdiğimiz bir dönemdeyiz. Bu arada “her” Farsça kökenli bir kelime ve “şey” kelimesi de Arapça kökenlidir. Uyanıkken kullandığımız kelimelerin farkına da varamadan “slogancı” cümleler kurabilme yeteneğini kendimize hak görüyor ve hiç çekinmeden de savunabiliyoruz. Sadece “her şey” kelimesinin etimolojisine baktığımızda bile uyanmamız gerektiğinin bir sebebi ortaya çıkıyor.

Etimesgut Belediyesince 5 sahipsiz köpek eğitilerek bekçi köpeği yapıldı Etimesgut Belediyesince 5 sahipsiz köpek eğitilerek bekçi köpeği yapıldı

Bu deneme yazısını okuyan her insan bir nefes alarak dünyaya gözlerini açıyor ve en son da uyandığımızda nefes vererek gerçek uyanışı gerçekleştiriyoruz. İşte tam bu noktada “Uyuduğumuz yeter, sırtımız uyuşmadı mı?” sorusunu sormak istiyorum. Hayat nefes alıp vermek arasında çok kısa bir süreç, torna tezgahında gibiyiz. Herkes birbirinin aynısı olma derdinde başka dertleri yokmuş gibi. Tabii ki yok olsaydı birbirine benzemeye çalışırlar mıydı? Neyse, bizler kullandığımız kelimelerin manasını da kaybettik. Aile, dost veya öğretmen kelimelerinin anlamı... Biz gerçekten eskiden de böyle miydik? Dostun manası bugünlerde iki insanın güzel vakit geçirebilmesine indirgenmiş durumda. İşte tekrar soruyorum: “Uyuduğumuz yeter, sırtımız uyuşmadı mı?”

Uzun zamandır hiçbir günahı olmayan çocukların üzerlerine bomba/füze düşmekte ve hâlâ bu satırları okurken de somut olarak bomba/füze düşmektedir. Peki bizlerin evlerine her gün bomba/füze düşüyor farkında mıyız? Soyut olarak bizlerin o kutsal saydığımız evlerimizin içlerine, hatta ekranlarımızın içerisinden, bizleri üstün kılan akıl/düşünce sistemimizi bombalıyorlar. Neden? Aynı torna tezgâhından çıkma yarışımız olduğu için olabilir mi? Evet, kutsal evlerimizde yediğimiz yemeğin bile hangi aşamalardan geçip soframıza gelirken dökülen terin kıymetini bilmeden yaşıyoruz. Bizler kimin zamanında yaşamaktayız? Kendi zamanımız mı yoksa Teknolojinin Zamanında mı yaşıyoruz? Rekabet kültürünü bize çok güzel empoze ettiler ve etmeye de devam ediyorlar. Artık anı biriktiremeyecek duruma geldik. O ellerimizde tuttuğumuz sosyal medya hesaplarındaki anıları kast etmediğimi biliyorsunuz. Cam fanusta büyüttüğümüz çocuklarımızı rekabet kültüründen kurtarmamız gerektiğini düşünüyorum. Modernimizin avlusunda yaşamamızı gerektiğini söylüyorlar. Bunu da insan karakterini 12 burç grubu ile anlamlandırarak başarıyorlar. “Sen yay burcusun, keyfine düşkünsün” veyahut “Sen akrep burcusun, pahalı ve markalı ürünler hoşuna gider” diyorlar. Böylelikle istedikleri ve kolay çözümlenebilir insan karakterinin içerisine hapsediyorlar bizleri. Son olarak “Uyuduğumuz yeter, sırtımız uyuşmadı mı?

Editör: Naci Gürz