Kadınların en temel hakkı olan yaşama hakkı, yetersiz koruma ve ceza politikaları nedeniyle adeta göz ardı ediliyor.
Adaletin Caydırıcılığı Yetersiz mi?
Kadın cinayetlerinin artışında en çok eleştirilen nokta, yargı sisteminin caydırıcı olmaktan uzak kalması. Mahkemelerde yaşanan uzun yargı süreçleri, indirim uygulamaları ve suçluların serbest kalması gibi örnekler, toplumun adalet sistemine olan inancını zedeliyor. Kamuoyu, “iyi hal” ve “haksız tahrik” indirimleri gibi uygulamaların adaleti gölgelediğini ve suçluların hak ettikleri cezayı almaktan kurtulduklarını düşünüyor. Bu durum, kadınların can güvenliğini riske atarken, toplumun adalete olan güvenini de zayıflatıyor.
Hukukun Üstünlüğü Konusunda Eksiklikler
Hukukun üstünlüğü ilkesi, devletin her türlü eylem ve işleminde kanunlara uygun davranmasını ve keyfi uygulamaların önüne geçilmesini garanti eder. Ancak Türkiye’de, özellikle kadına yönelik şiddet vakalarında, bu ilkenin yeterince işletilemediği ve uygulamada zayıf kaldığı eleştirisi sıkça dile getiriliyor. Kadın cinayetlerinde adaletin gecikmesi, toplumun yalnızca adalete olan güvenini değil, aynı zamanda devletin temel işlevlerine duyduğu saygıyı da sarsıyor. Bu tür davalarda yetersiz kalan yargı mekanizması, failleri cesaretlendirirken mağdurların ve ailelerinin adalet arayışını sekteye uğratıyor.
Toplumda Güven Erozyonu
Kadın cinayetlerindeki artış, yalnızca bireysel bir trajedi olmanın ötesinde, toplumun genel psikolojik durumunu ve güven duygusunu da olumsuz etkiliyor. İnsanlar, yargının adil ve hızlı karar alabilme yeteneğinden şüphe duydukça, bireysel adalet arayışları ve toplumsal kaygılar artıyor. Bu durum, vatandaşların hukuka ve devlete olan güvenini azaltarak, sosyal ve siyasi istikrarsızlık riskini de beraberinde getiriyor. Güven kaybı, hukukun üstünlüğüne duyulan saygının azalmasına ve sosyal sözleşmenin zedelenmesine yol açıyor.
Çözüm Yolları ve Beklentiler
Toplumda güvenin yeniden tesis edilmesi için atılması gereken en önemli adımların başında, adalet mekanizmasının işlevselliğinin artırılması geliyor. Kadın cinayetlerine yönelik yargılamaların hızlı ve adil bir şekilde tamamlanması, caydırıcı cezaların kararlı bir şekilde uygulanması şart. Ayrıca, kadınların korunmasına yönelik yasaların ve uygulamaların etkin hale getirilmesi, toplumsal farkındalığın artırılması ve bu konuda sıfır tolerans politikalarının benimsenmesi, gelecekte benzer trajedilerin önlenmesinde kilit rol oynayacak.
Sonuç olarak, Türkiye’nin hukuk sistemi ve adalet politikaları, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda daha etkili ve kararlı adımlar atmak zorunda. Aksi halde, yalnızca bireysel mağduriyetler değil, toplumun bütününe yayılan bir güven kaybı ve adalet krizi yaşanmaya devam edecek. Adaletin sağlanması, yalnızca mağdurlar için değil, tüm toplum için bir gerekliliktir.