Kapitalizm bireysel alandaki konforu sürekli körüklüyor. Herkes bir derebeyi gibi kendine şatolar hazırlıyor. Saraylara parmak ısırtacak dairelerle bireylerin bütün birikimine, varlığına el koyuyor. Gönüllü köle haline getirdiği bireylerden bütün ömrünü mekân için, yani konfor için heba etmesini istiyor. Oysa semavi dinler, toplumsal alanın konforunu ve/veya huzurunu gözetmeyi buyurur. Bireyler dünyayı ahiretin tarlası olarak bilmeli ve ona göre bir ömür sürmelidir. Cenneti kazanmak da bu şekilde mümkündür.
Batı toplumu kapitalizmin sunduğu geçici, dünyalık cennetle bireyi aldatmakla beraber toplumsal alanı da göz ardı etmiyor. Yoksa akın akın göçler olmazdı batıya. Toplumsal alana sunulan bir parça huzur bile insanlığı cezbediyor olmalı ki göçler artarak devam ediyor. “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!” diyecek bir rehber de yok. Dünyalık konfor için canlarını feda etmeyi göze alan yığınlar... daha kötüsü bunlar Müslüman toplumların bireyleri!
Müslüman toplumların ve/veya ülkelerin durumu hem bireysel hem de toplumsal konfor konusunda bugün oldukça kötü. Medeniyeti “Medine” bilen, medeni şehirleri mamur eden dünün Müslümanları kayıp ve onların değerli düşünceleri de ne yazık ki... Sofrasında bir misafir olmadan yemeğe oturmayan dünün Müslümanları, toplumsal huzuru din kardeşliği ile tesis etmeye çalışıyordu ve toplumsal konforu önemsiyordu. Bunun için Osmanlı İstanbul’u fethetmeden önce Notaras o ünlü sözü söylemişti: "Konstantinopolis'te Latin serpuşu görmektense Türk sarığı görmeyi yeğlerim". Yoksa bir Doğu Romalı nasıl böyle bir sözü söylerdi? Bugünse durum ortada bırakalım toplumsal konforu, daha çok manevi değerlerin sunduğu toplumsal huzur da yok.
Müslüman toplumlarda ve/veya devletlerde konforun toplumsal alanda esamesi okunmuyor. Bireysel konfor ise her geçen gün daha bir iştahla yayılmaya devam ediyor. Konforlu ve/veya varlıklı bireyler ise verdikleri bir parça zekât ve sadaka ile vicdanını rahata erdirerek toplumsal alanın kıyısına bile yaklaşmıyor. Oysa din kardeşi olduğu topluma kendi yaşadığı konforu sunmak zorunda, yoksa gerçek mümin olmak olası değil. “Gemisini kurtaran kaptan” hesabı, sadece dünyayı mamur etmeye yarar; ahiret için bütün gemileri ve gemilerin bulunduğu denizi de kurtarmak gerek.
Bugün Müslüman toplumların ve/veya ülkelerin inancı gereği toplumsal alanın konforunu arttıracak projeler üretmesi elzem. Kendi ülkemizi mamur etmek, kendi toplumumuzu huzura erdirmek için önceliği yeniden şehirlerimizi ihya etmeye vermeliyiz. Bunun için de ilk olarak halihazırda topluma kaliteli hizmetler sunan belediyelerin örnek hizmetleri sistemleştirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Bunun için acilen kamu yönetimi fakültelerine belediye hizmetleri bölümü açılmalı. Bu bölüm mezunu olanların belediye başkanı olması sağlanmalı. Siyaset bir yere kadar... Çünkü toplumsal alanının konforu hepimizi iki cihan saadetine götürür. Yoksa bireysel alandaki konfor, iki cihan cehenneminin fitilini ateşlemiştir. En göze gelen trafik, küresel ısınmanın yanı sıra daha yüzlerce sorun kapıları kolaçan etmektedir.
Konfor alanı konusunda söylenecek çok söz var. Evvela genelleyici bir yaklaşımla konfor alanının sınırları belirtilmeye çalışıldı. Bundan sonraki adımlar alanı daha detaylı irdeleyecek yazılarla olacaktır elbette. Umarım şehirler ve şehircilik üzerine güzel yazılar olur.