O yıllarda, 7 Ocak İlkokulu tek katlı bir yapı olarak, küçük bir mahalle okuluydu. Onun hemen yakınında, iki katlı bir evin yanında ise Kırım göçmeni bir ailenin işlettiği büyük hamam yükseliyordu. Hamamın kubbeleri, o dönemin simgelerindendi.
Sokakların ilerisine doğru ise Süleyman Ergen'in kömür satış yeri ve Nalbant Hüseyin Erkara'nın atölyesi görülebiliyordu. Etraf, kiremit tavanlı, en fazla iki katlı evler ve bolca meyve bahçeleriyle çevriliydi. Uzun kavak ağaçları ve bu ağaçlarda yetişen şam üzümü ve siyah üzümler, o dönemin bereketli görüntülerindendi.
Yorumlarda yer alan Osmaniye’nin o dönemki yaşamı, günümüzün modern dünyasında bir nostalji rüzgarı estiriyor. Tahsin Gaffaroğlu'nun yorumunda belirttiği gibi, 7 Ocak İlkokulu'nun karşısındaki hızar atölyesi ve hemen yanında yer alan kireççi Celal Amca ile at arabacısı Ökkeş Emmi, mahallelinin hatırladığı önemli simalardan sadece birkaçı. Hızar atölyesinin hemen yakınındaki alan ise daha sonra Aile Sineması olarak kullanılmaya başlanmıştı.
Bir diğer anı, Ahmet Kılıç’ın yorumunda öne çıkıyor. Hamamın üst tarafında yer alan nalbant ve at arabası tamirhanesi gibi mekanlar, o dönemin işlek yerlerindendi. Mustafa Gürbüz'ün evi, Hâfız Veli'nin evi, ve çevresindeki diğer mekanlar da günlük yaşamın izlerini taşıyor.
Osmaniye halkı, Kırım göçmeni olan baytar aileyi "Alman" olarak adlandırırken, o dönemin beyaz tenli insanları olarak tanımlıyordu. Ökkeş Polater’in belirttiği gibi, bu ailenin Osmaniye'ye kattığı özgünlük, halk arasında unutulmaz izler bırakmıştı.
Bu nostaljik anlatımlar, 1950'lerin Osmaniye'sinin hem bir geçmişi hem de mahalle kültürünü bugüne taşıyor. Osmaniye’nin sakin, sade ve huzurlu günleri, eski fotoğraflarda renkli bir şekilde hayat buluyor. Hüsnü Sezgin tarafından renklendirilen o dönem fotoğrafları, geçmişin sıcaklığını yansıtan önemli bir hatıra olarak kaydedilmiş. Osmaniye'nin tarihine ışık tutan bu anılar, şehri daha yakından tanımak isteyenler için paha biçilmez birer kaynak.